|   | 
  • ŞEYH TURESAN VELİ HAZRETLERİ


    ŞEYH TURESAN VELİ HAZRETLERİ

    Anadolu’ya Türklerin gelişinden itibaren birçok medrese, zâviye ve tekke, çoğunlukla şehir ve kasabalarda olmakla birlikte, büyük kervanların geçtiği ıssız yollarda, bazen de düşmanı gözetlemek için sınır boylarında kurulmuş, eğitim ve öğretimin yanında camii, han, imâret ve kervansarayların gördüğü hizmetler de yürütülmüştür. Tarihte bu müesseseler, dînî ve millî kültürün oluşması ve gelişmesine büyük katkı sağladığı gibi ticâret ve seyahatin rahat ve emniyet içinde yapılmasında önemli hizmetlerde bulunmuşlardır. Yesevîlik veya Yesevîyye Ahmed Yesevî’ye (ö. 562/1166) nispet edilen ve Orta Asya’da etkin olan tarikattır. Hoca Ahmed, “Yesevîlik” adı verilen tasavvufi anlayışıyla, Türk tasavvuf geleneğinin de kurucusudur. O’nun tasavvufî anlayışı, Türk topluluklar arasında bir Türk tarafından kurulmuş ilk tasavvufî tarikat olduğu söylenebilir. Çünkü O, görüşleri ve şiirleriyle kendisinden sonra da birçok tasavvuf yorumlarına da ilham kaynağı olmuştur. Bu tarikata mensup dervişlerin Harezm, Horasan ve Azerbaycan güzergâhı ile Anadolu'ya gelmelerinde, müsamaha fikirli ve hoşgörülü Anadolu Selçuklu hükümdarlarının idaresi ve rollerinin de etkisi olduğu söylenebilir. Yesevî’nin Türk dünyasındaki kalıcı etkilerinden bir diğeri de yetiştirdiği ve Türk dünyasının her tarafına gönderdiği öğrencileridir.2 Bunlar birçok bölgelerde Yesevî’nin telkinleri, hikmetleri ve görüşleri doğrultusunda bir irşad faaliyetini sürdürerek, Türkler arasında ortak sağlam İslâmî bilinç ve inancın hâkim olmasına katkı sağlamışlardır. Bir şeyhin yönetiminde tasavvuf eğitiminin verildiği eğitim kurumu olan zaviye ve tekkeler sosyal hayatın ve insan yetiştirmenin merkezleri olmuştur. Şeyh Turesan Veli de Kayseri İncesu’da bir tekke kurarak, o dönemde Nevşehir, Kayseri güzergâhında Hristiyan halklara eğitim öğretim verdiği gibi yukarıda sayılan birçok görevleri de ifa etmişlerdir.

    Şeyh Turesan Veli

    Şeyh Turesan Veli’nin hangi tarihde doğduğu ve öldüğü kesin olarak bilinmemektedir. XIII. yüzyıl Anadolu'sunda Selçuklu devrinde Kayseri'de, İncesu'da yaşamış bulunan Şeyh Turesan Velî, Seyyid Burhaneddin Tirmizi, Sultanü'l-ulemâ Bahaeddin Veled, Mevlânâ Celâleddin-i Rumî, Hacı Bektaş-ı Velî, Şeyh Şaban-ı Velî, Şeyh Evhaduddin Kirmanî, Ahi Evran Şeyh Nasıreddin vb. kişiler gibi Anadoluyu aydınlatan Selçuklu döneminin, birçoğunun Hoca Ahmet Yesevî Hazretleri dergâhından yetişmiş tasavvuf ehli pirlerden olduğu söylenebilir.

    Tarihte birkaç Turesan ile karıştırıldığını düşündüğümüz Şeyh Turesan Veli’nin, Hoca Ahmed Yesevi’nin öğrencilerinden olması hasebiyle Türkistan bölgesinden “Turesan” diyarından geldiği söylenir. Bu yüzden “Turesanlı Şeyh Veli” de denilir. Bir diğer rivayete göre ise babası ve ataları hakkında bilgi bulunmayan Turesan Velî’nin isminin Dur Ali veya Tur Ali, Tur Afşın gibi, Tur Hasan veya Dur Hasan isminin birleşmesinden meydana geldiği de söylenir. Hasan Dağı adının da bu veli zattan aldığı kanaati de yaygındır. Kendisine mekân olarak seçip dergâhını kurduğu İncesu'nun Tekke Dağı bölgenin, geçilmez, sarp ve hâli alanlarından olup, o diğer emsali hak erenler gibi, burada dervişleri ile birlikte ibadet taat, zikir ve ihtiyaçlarının temini için çalışma ile meşgul olmuş, kendisine tâbi olanları ve az ilerde, dergâhın doğusundan, Ürgüp'ten gelip İncesu'yu Kayseri'ye bağlayan Ulu Yol'dan gelip geçen ve buraya uğrayan yolcuları irşat etmiş, ağırlamış ve ihtiyaçlarını karşılamıştır.

    Kapadokya’nın ilk Müslüman valisi

    Turhasan veya Turesan, Danişmentname’ye göre Kapadokya hâkimi ve komutanıdır. Kapadokya’nın haçlılardan alınmasından sonra oranın ilk valisi olarak tanınmaktadır. Konya İstanbul bölgesinin komutanlığını yapmış Aksaray’daki Hasan dağı ismini kendisinden almış, İstanbul Alemdağı’nda adına Kalesi bulunmaktadır. Mütevazı bir hayat yaşamış, ömrü boyunca siyah mermer üzerinde bulgur veya prinç pilavı yemiştir.4 Keşfi ve kerameti açık olup Alaeddin Keykubat`a mühürdarlık danışmanlık yaptığı da söylenir. Dergâhın faaliyeti Osmanlı Devleti sonuna kadar halefleri tarafından devam ettirilmiştir. Binanın kitabesinde zaviyeden bahis olmadığı gibi, Turhasan ismi de geçmemektedir. Fakat bir vakfiyeye göre Turhasan, zaviyenin şeyhi olup vakfın da ilk mütevellisidir. Mahperi Huand Hatun bu mütevelliliği onun ahfadına yani âilesine bırakmıştır. İncesu ilçesinde "Tefsirli" sülalesinden Mahmut Şık ve Mahmut Köseoğlu'na babalarından intikal eden 1279-1284 ve 1295 Hicri tarihli Berat ve Berat suretlerinde de ismi “Şeyh Turhasan Veli” şeklinde geçmektedir.

    Bir menkıbeye göre Hasan ve Ali adlarında iki evliya birer yüksek dağın üzerinde münzevi bir hâlde yaşarlar. Günün birinde ikisi de güya kerametlerini denemek için sınamaya karar verirler. Bir ara karşılaştıklarında Şeyh Hasan mendilini dağın karıyla doldurur ve korkunç sıcağa rağmen karın bir damla erimediği görülür. Şeyh Ali de mendilini kızgın korla doldurur. Ateş mendili yakmaz. Deneme devam ederken kimseye görünmeden kadınlar hamamından içeri dalarlar. Çıkışlarında Ali’nin korları mendili hiç yakmamıştır ama Hasan’ın mendilindeki kar damlamaya başlamıştır. Çünkü o, hamamda yıkanan kadınları gördüğünde aklından geçen kötü düşüncelere engel olamamıştır. Bunlar, iki dağa kendi adlarını verirler. Kayseri çevresinde Ali dağı ile Hasan dağı meşhurdur.

    Diğer bir menkıbeye göre Şeyh Turesan Veli Hazretleri üç kardeştir. Kardeşlerinden biri Ürgüp yolu üzerindeki Karacaören mevkiinde yaşamaktadır. Şeyh Turesan, bir gün Ürgüp’e giderken kardeşinin yanına uğradığında kardeşi o esnada arpa biçmektedir. Şeyh kardeşine, “Ne uğraşıyorsun, bir dua edeyim de arpalar biçilsin” der ve dua eder. Dua ile birlikte arpalar deste deste toplanır. Bunu gören kardeşi, “Ben arpaları biçerken her bir arpa için bir ihlas okuyup sevap kazanıyordum, sen beni bundan mahrum bıraktın.” deyince Şeyh Turesan Veli Hazretleri kardeşine, “O zaman sen de dua et de arpalar eski hâline dönsün” der. Bunun üzerine kardeşi dua eder ve arpalar tekrardan eski hâline döner.

    Rüya ile gelen hidayet

    Hunad Hatun, Prenses Destina olarak Alanya’dan Konya’ya oradan da Kayseri’ye gelin gelirken yolda İncesu yakınlarında dinlenmiş, rivayete göre Prenses Destina daha çok önceden bir rüya görmüş, Rüya’da yaşlı dede ona üzüm ikram etmekte, İslam dinini anlatmaktadır.

    Kayseri’ye gelirken işte bu dinlenmede rüyada gördüğü gibi Şeyhin elinden üzümü almış, aynen rüyadaki gibi İslam’ı onun ağzından dinlemiş, Müslüman olmaya da karar vermiştir. Şiirde bu durum Hunad Hatun’un diliyle şöyle dile getirilmiştir:

    Yediğim üzümün hâlâ damağımda tadı
    Rüyâda gördüğüm pir, gönüllerin üstadı.

    Günümüzde de İncesu bağları, üzümü ve pekmezi hâlâ meşhurdur. Bu yolculukta Şeyh Turesan Veli’nin Hunat Hatun’un Müslüman olmasına da vesile olduğu rivayet edilir. Bu sebeple Hunat Hatun şeyhe vefa göstergesi olarak sultan annesi olduğunda buraları Şeyh Turesan Veli hazretlerine vakfettiği söylenmektedir.

    Vakıf belgelerinde, yatsı namazından sonra ihlasla Allah’ın zikredilmesi, bu zikirden sonra Kur’an-ı Kerim’den Mülk suresi okunması şartı vardır. Şeyh Turesan hayatta oldukça vakıf gelirlerinden zaviyenin tamir ve ihtiyaçları karşılanması, şeyhin vefatından sonra çocuklarından şeyhliğe geçeceklere ve vakıfta bulunan idarecilere, şeyhlik, kâtiplik, nazırlık ve imamlık görevleri ile şeyhin evladına ve torunlarına tahsisat ve hisse verilmesi de vardır. Bahsedilen bu arazinin öşür, çift, kazanç, silah, koyun ve arı kovanlarının vergisi ile evlenme vergileri Şeyh Turesan zaviyesine vakfedilmiştir.

    Tekkenin bu enterasan yeri seçilirken bu yeri Şeyh Turesan Velî’nin, şimdi tekke önünde bulunan ortası delikli büyük bazalt siyah taşı, Erciyes'ten atarak tayin ettiği, taşın durduğu bu yere “Durağım” dendiği hakkında halk arasında menkıbeler de anlatılmaktadır.

    Anlatılan sözlü menkibeye göre; müritleri Şeyh Turesan Veli’ye Erciyes dağındayken “Hocam nereye yerleşeceğiz?” diye sorarlar. Siyah ortası delik bazalt taşın ortasına parmağını geçirir, ileriye doğru Bismillah Ya Allah! diyerek fırlatır.
    -İşte bu taşın düştüğü yere inşallah Tekke’mizi inşa edeceğiz ve duracağız, der.

    Tekkenin yeri konusunda halk arasında anlatılan diğer bir menkıbe de şöyledir: “Hunat Hatun Müslüman olmaya vesile olduğu için şeyhe çok hürmet gösterir ve ona yardımcı olmak istermiş. Hunat Hatun bu şekilde ona yardımda ısrar edince Şeyh Turesan Veli, o zaman keramet göstererek eline büyükçe bir taşı alıp attığında düştüğü yere bir zaviye yaptırmasını söylemiştir.

    Tekke Dağı

    Sonra birkaç kişinin yerinden kaldıramayacağı bu kaya parçasını fırlatmış taş hızla giderken ona önce “yavaş taşım yavaş” demiş. O anda taşın geçtiği yer “Yavaş” ismini almış, sonra yine taşa “tekne taşım tekne” deyince taş bu söz üzerine orada durmuş. Halk da bu sözü ‘tekke’ diye anlamış ve buraya “Tekke Dağı” ismini verilmiştir. Hunat Hatun da taşın durduğu bu yere vefa borcu olarak tekke ve türbe yaptırıp etrafındaki çok büyük araziyi ona bağışlamıştı.” Bir şiirde Şeyh Turesan Veli şöyle resmedilir:

    Türkistan'lı Yesevi'nin erleri/ Tekke dağı eteğinde yerleri,
    Kapısından hiç misafir dönmedi /Turesan yaşıyor daha ölmedi,
    Erciyes’in garbı dedi oturdu /Hanesinde sultanları yatırdı,
    Rüyâsını Mahperi’ye yetirdi/ Gönüllerin sultanıdır, Turesan.
    Kapısından hiç misafir dönmedi/ Ekmeğini misafirsiz bölmedi,
    Turesan yaşıyor daha ölmedi/ Gönüllerin sultanıdır, Turesan.
    Karıncayı incitmeden yaşardı/ Allah için yüce dağlar aşardı,
    Yesevi yolunda nura koşardı/ Gönüllerin sultanıdır, Turesan.
    Sakınırdı küfürden ve Vallah’tan/Yolculara aş verirdi Dergah’tan,
    Dilek dile, ama yalnız Allah’tan/Gönüllerin sultanıdır, Turesan.
    Suyun bile başka tatlı yörende/ Dili olsa neler söyler Örende,
    Turesan’ı kalp gözüyle görende/ Gönüllerin sultanıdır, Turesan.
    Beyazlar içinde Türkmen eriydi/ Erenler derler ki o bir veliydi,
    Yesevi’nin bu diyarda eliydi/ Rahmi sana hayran veli Turesan.
    Rahmi Kenger


    Şahid olmuş Türk'ün altın çağına/ Gül dikmiş Hunat'ın gönül bağına,
    Dergahını kurmuş Tekke Dağı'na/ Alperen Şeyh imiş Turesan Veli.
    Ahmet Yesevi de böyle buyurmuş/ Nadiren konuşur, çok az uyurmuş,
    Bulgur pilavıyla nefsi doyurmuş/ Alperen Şeyh imiş Turesan Veli
    Ali Baş

    Hunat Hatun, Turesan Velî’ye bu zaviyeyi bağışlarken, oğlu Sultan II. Gıyaseddin Keyhüsrev de Kayseri de Kızıl Köşk olarak bilinen Billur Bağları’ndaki, şimdi kalıntıları kalmış tekkeyi Mevlâna Emir Tac isimli şeyhe, Hisarcık suyunu da vakfederek bağışlamıştır.

    Yine Şeyh Turesan Velî devrinde çevrede Kayseri'de Seyyid Burhaneddin Hazretleri ve Ahi Evran dergâhlarında faaliyette idiler. Küllü Köyünde Bostana Çelebi (baba), Yılanlı Dağ arkasında Koyun Baba, Şeyh Şaban Köyünde Şeyh Şaban-ı Velî ve Omuzu Gürzlü, Kulpak Köyünde Şeyh Çoban, Şeyh Turesan Velî gibi uzak ve dağ etekleri gibi yerlerde kurmuş oldukları tekkelerinde tasavvufla, ilim, zikir ve taatla meşgul idiler.

    Hunat Hatun'un bu sarp ama âsude, sakin bir manevi havası olan bu güzel vâdîde, çevreden getirttiği taşlarla yaptırmış olduğu tekke yaklaşık 21x14 m.ebadında olup dikdörtgen bir plana sahiptir. Duvarlar küçük sıralı kesme taşlarla inşa edilmiş, bina tanoz ve kemerlerle örtülmüştür. Ortada sembolik küçük bir kubbesi bulunmaktadır.

    Hunat Hatun'un, Ürgüp ilçesi kendisine tahsisli malikânesiydi. İşte oğlunun saltanatı zamanında (1237-1245) bu çevrede dini faaliyetlerini sürdüren ve kendisinin de takdir ve saygısını kazanmış bulunan kerametleri ile tanınmış Şeyh Turesan Velî Hazretlerine İncesu- Ürgüp arasında kuş uçmaz, kervan geçmez Tekke dağında, kervansaray gibi olan tekkesini inşa ettirmiş ve buraya geniş vakıflar bağlamıştır. O zamanki imkânlarla buraya gerekli malzemeyi taşıyıp bu binayı yaptırmak gerçekten büyük bir kadirşinaslık olup, Hunat Hatun’un Allah yolundaki cehd vasfını ortaya koymaktadır. Zaten hemen karşısındaki dağlarda tekkelerini kurmuş Şeyh Şaban-ı Velî, Şeyh Çoban, Omuzu Güçlü Hazretleri de böyle sarp ve hâli yerleri seçip buralarda inziva halinde, ancak çevre ile ilgili, gelip geçeni kondurma, doyurma ve irşat hizmetleri ile meşguldüler. Bu bölge aynı zamanda eski Hristiyanlık merkezlerinin en önemlilerinden olan Kapadokya Bölgesi idi.

    Bilhassa Bizans döneminde, kaya içlerinde ve yer altında meydana getirmiş oldukları kilise ve manastırlarında Hristiyan keşişler, yüzyıllar boyu faaliyet göstererek bütün çevreyi tesirleri altına almışlardı. Onlar Selçuklu sultanlarının müsamahaları altında bu faaliyetlerini sürdürürken, bir taraftan da Anadolu'nun Müslümanlaşmağa başlaması üzerine Haçlı seferlerini davet edip, Anadolu'yu kana bulayan, dağları ve taşları şehitlik haline getiren, bu akınlara mihmandarlık ediyorlardı. Bölgenin bir ucunda, o zaman yine ıssız bir yer olan Suluca Karahöyük (Hacı Bektaş)'te Hacı Bektaş-ı Velî. Kırşehir'de Taptuk Emre ve Yunus Emre, Ahi Evran. Yozgat Osmanpaşa’da Emirci Sultan, Kayseri'de Evhadüddin-i Kirmanî yine Ahi Evran ve Seyyid Burhaneddin Hazretleri, Erciyes çevresinde başta Şeyh Turesan Velî olmak üzere diğer bütün mutasavvıf şeyhler bu bölgeyi rastgele seçmemişlerdir.

    Bunlar; Haçlı belasından sonra bu defa doğudan gelen putperest Moğol vahşeti karşısında da Anadolu insanının sığınağı, moral gücü olmuşlar ve bu en buhranlı dönemlerin, inançların kaybedilmeden ve belki daha güçlenerek, bu üstün düşman güçleri karşısında Anadolu terkedilmeden felaketlerin geçirilmesinde gayret sarf etmişler. Bu kutsal görevleri üstlenen devletlerden biri zayıflayıp yıkılmak üzere iken hemen yerine daha güçlü olanın kurulmasında da birinci derecede rol oynamışlardır.

    Giriş kapısı üzerinde bulunan 60x50 cm ebadında beyaz mermere yazılmış dört satırlık kitabe, buradan düşerek kırılıp parçalanmış, bu esnada da binayı yaptıran Hunât Hatun'un ismi ve binanın yapılış tarihi kaybolmuştur. Sonradan yerine tekrar yerleştirilmiş bulunan bu kitabede:
    Emere bi-imareti hazâ el-meşhed fi eyyâm-ı devlet (is-sultan) İl-âzam Gıyase'd-dünya ve'ddin Sultan-ı Selâtinü'l-A(rab) Ve'1-Acem ebi'1-feth Keyhüsrev bin Keyku(bad) (e)mirü'lmü'(minîn)el-meli(ket) İl-kebiret Safveti'd-dünya ve ve'd-din yazılıdır.

    Tercümesi de şöyledir:
    Bu meşhed'in (şehitlik) yapımı, Keykubad'ın oğlu Büyük Sultan, dinin ve dünyanın yardımcısı (Gıyaseddin) Arap ve Acem Sultanlarının Sultanı Fâtih, müminlerin emiri'nin (devrinin Abbasi Halifesinin delili) Keyhüsrev'in saltanat günlerinde büyük Melike, dinin ve dünyanın temiz hanımı (Mahperi Hatun) tarafından (senesinde) emredildi.

    Tekke Dağı'na Kayseri'den en kısa yol olan İncesu'yu Başdere'ye bağlayan Sarıderesi eski ipek yolu (Menderes Yolu) açılmıştır.

    13.yy. Anadolu'sunda Selçuklu devrinde Kayseri'de, İncesu'da yaşamış bulunan Şeyh Turesan Velî hazretleri, Seyyid Burhaneddin Tirmizi, Sultanü'l-ulemâ Bahaeddin Veled, Mevlânâ Celâleddin-i Rumî, Hacı Bektaş-ı Velî, Şeyh Şaban-ı Velî, Şeyh Evhaduddin Kirmanî, Ahi Evran Şeyh Nasıreddin vb. gibi Anadolu’yu aydınlatan Selçuklu döneminin, birçoğu Hoca Ahmet Yesevî dergâhından yetişmiş tasavvuf ehli pirlerdendir. Alanya Prensesi Destina’yı Hunad Hatun’a dönüşmesinde katkısı olduğu söylenen Şeyh Turesan-ı Veli Hazretleri, kendi kurduğu zaviye ile döneminde insanların eğitilmesi konusunda büyük yararlılıklar sağlamıştır. Hunad Hatun’un oğlu Sultan olunca kendisine İncesu Tekke dağında bir Zaviye inşa ettirip, vakfettirmiştir. Turesan Velî Hazretleri Hoca Ahmed Yesevi’nin öğrencisi olarak Türkistan’dan gelmiş, Kayseri İncesu’da yaşamış, şeyhliği İncesu'da sülalesi olan ailede yakın zamanlara kadar devam etmiştir. Bu ve benzeri erenlerin faaliyetleri ve hikmetlerinin bilinmesi ve gelecek kuşaklara aktarılması da önem arz etmektedir.

    Osman Oral, Uluslararası Rusya Araştırmaları Dergisi, Volume 7/2 July 2014 p. 36-46

    Gül bahçesi

    * “Arife günü yalan söyleyenin, bayram günü yüzü kara çıkar.” (Türk atasözü)
    *
    * “El ile gelen düğün bayram.” (Türk atasözü)
    *
    * “Karnı tok olan için ramazanla bayramın farkı yoktur.” (Cenap Şahabettin)
    *
    * “Bayram sabâhı bile olsa / Sensiz doğan günü neyleyim.” (Câhit Sıtkı Tarancı)
    *
    * “Rûz-ı îd oldu öper her kişi dil-dârın elin/ Bana el vermedi devlet kim öpem yârin elin”

    (Bayram günü herkes bayramlaşmak üzere mülkü elinde bulunduranın elini öper. Bana el vermedi devlet ki sevgilinin elini öpeyim! (Cafer Çelebi)
    *
    * “Namâzın semtine bayrâmları uğrar sâde / Hîç su görmez yüzünün düşmânıdır seccâde” (Mehmet Akif)



    Etiketler

    YORUMLAR

    YORUM YAP!

    Yorumlarınız editör onayından geçtikten sonra yayınlanacaktır. Küfür, hakaret, büyük harf ve kişi ve kurumları rencide edici yorumlar onaylanmamaktadır.

    Ad Soyad

    ..

    Güvenlik Kodu

    Yorumunuz

DİĞER HABERLER

Kar360.com Kayseri-Trkiye ve Dnya gndemini takip edebileceiniz, nteraktif bir haber sitesidir. Yazlm ve Tasarm hizmeti www.tahamedya.com tarafndan yaplmtr.