“Taş nedir?” diye somut bir şeyi sorsam, türlü türlü cevaplar gelir. Aslında ruhu bulunmayan, vücuduna ceset (beden) denilemeyecek bir cansız maddedir o. Beyni yoktur, sinirleri yoktur, duyuları yoktur, duyguları yoktur. Konuşmak, hareket etmek, beslenmek zorunda değildir, üremeyle alâkası yoktur. Böyle bir maddeyi tanımlamak hiç de zor olmasa gerektir. Normal insanların cevapları da bu doğrultudadır zaten. Fakat rolünü büyütmeyi seven bazı insanlar öyle cevaplar verir, öyle tanımlar yaparlar ki şaşırır kalırsınız. Aslında basit bir taş olan o nesneyi, allayıp pullarlar, çeker çekiştirirler ve tanınmayacak bir hâle sokarlar. Farkında olarak veya farkına varmadan, kendilerini öne çıkarmaya çalışırlar. Rolünü büyütmek böyle bir şeydir.
Şayet siz o insanlardan, biraz daha karmaşık yapıdaki bir kavramı, örneğin aşk’ı tanımlamalarını isterseniz... işte o zaman vay hâlinize! Rollerini büyütmeye meraklı insanlara, tam da aradıkları malzemeyi ve zemini vermiş olursunuz. Artık susturamazsınız onları. Hepsi, mutlaka özgün, mutlaka değişik tanımlar yapmaya soyunurlar ve aşk’ı tanınamaz bir varlığa dönüştürme yarışına girerler. Bazılarınızın “Tabi ki aşkı tanımlamak zordur. Yoksa aşkı basit görüyor, küçümsüyor musun?” dediğini duyar gibiyim. Tartışmaya girmek istemem, çünkü benim konum aşk değildir şimdi. Fakat şu kadarını söyleyeyim:
Beni böyle ufak tefek gördünüz de Karamürsel sepeti mi sandınız! Biz, aşkı çok anıp ayağa düşürmeyiz belki ama onu kılcal damarlarına kadar tanırız; hiç şüpheniz olmasın! Biz, aşkın gerçeğini de macâzîsini de gözünden ve sözünden anlarız. Biz öyle, şayet birilerinden adını duymasalar âşık olmak akıllarına bile gelmeyecek âşıkımtrak’lardan, âşıkımsı’lardan değiliz efendim! Ancak miyav miyav muhabbetini yapmak yerine gereğini yapar, geçer gideriz. Aşağıya vereceğim örneklerle de bunun böyle olduğunu kanıtlayabilirim:
BİR BAŞKA SABAH
Bambaşka doğdu güneş bu sabah gönlüme.
Deniz, dalgalar, gökte martılar çok başka.
Ümit benzeri bir örtü gerin üstüme,
Düştüm bu sabah beni yücelten bir aşka.
Kovdu aydınlık, kara bulutlu geceyi.
Bir nur süzüldü, güller doldurdu bahçeyi.
Dertli bülbülün gerçekleşti de dileği,
Bambaşka doğdu güneş bu sabah bambaşka.
Kalksa önümden zamanın tozlu perdesi,
Büyür içimde mekânı aşma hevesi.
Arşa çıkarken yanık ezanın nefesi,
Bambaşka doğdu güneş bu sabah bambaşka.
Sarsın sonsuzluk bütün ruhumu isterim.
Onun sırrını zevkle okusun gözlerim.
Uzun süredir böyle bir sabah beklerim,
Bambaşka doğdu güneş bu sabah bambaşka.
Özmilli
ONLAR
Demir aldım karanlık gecelerden,
Ümit deryasına sürdüm gemimi.
Onlarla ruhuma akan renklerden
Bir düş dünyasında buldum kendimi.
Uçuyorum onlarla ebedlere,
Sevgiden ak bulutlar arasında.
Gönül varken ne gerek mâbedlere!
Kanıyorum aşka dost sevdâsında.
Sabah meltemiyle açıldı perdem,
Okşadı ruhumu vuslatın eli.
Onlardan gelen bu kutsal hediyem,
Belki de gözyaşlarımın bedeli.
Özmilli
GURUR DUYUYORUM
Güz mevsimimde çıktın karşıma,
Bir sevdâ imiş geldi başıma.
Pişman değilim, gönlüm coşuyor;
Bakma sen feryat ve gözyaşıma.
Kimsenin duramayacağı yerde duruyorum.
Dünyada böyle büyük sevdâ var mı soruyorum.
Gözyaşı döktürsen de acı çektirsen de bana,
Beni mecnûn eden bu aşkla gurur duyuyorum.
Razıyım bedelini ödemeye;
Alnım ak, başım dik, utanmıyorum.
Ne gerek var gerçeği gizlemeye;
Elimde değil, seni seviyorum.
Seni sevmekten gurur duyuyorum!
Özmilli
BİRAZ ŞIMAR BAKALIM
Ayşe, son baharımda açan güzel kır çiçeği,
Yalan ve gamlı dünyanın ümit veren gerçeği.
Şenlendi seninle, yalnızlıktan kavrulan gönlüm;
Evet deyince sevindim, tekrar hayata döndüm.
Sevgiyi tattır bana Ayşem, mahremin olayım;
Elinden içeyim mutluluğu, huzur bulayım.
Ne olur ebediyyen sen de sev beni yürekten,
İliklerime kadar aşkın hazzını duyayım.
Çok bağlandım sana ben, artık ayrılmam imkânsız.
O kadar engin bir duygu; gönlüm seninle dolu
Kesinlikle yok bunun birleşmekten başka yolu
Sevgin’in bedeli neyse, ödemeye hazırım.
Elimden gelse adını yıldızlara kazırım.
Vuslat seninle anlam kazanacaktır gözümde;
Dilimden sana dualar dökülür her sözümde.
İki cihanda da senin kocan olmak isterim.
Mevlâ korusun bizi, hiç ayırmasın dilerim.
Özmilli
“N’aber, biz de aşktan biraz anlarmışız, değil mi! Evet, aşk, etki gücü yüksek olan bir duygudur, zirvelerde bir konumdur. Ama o kadar da anlaşılamaz, tanımlanamaz bir şey değildir. Bazı insanlar, onu abartarak aslında kendi rollerini büyütmektedirler. Abarttıkça, kendilerinin akıllı ve bilge sayılacakları zannındadırlar.”
Konumuz “aşk” değil, “şiir” idi, efendim. Taş’ı, aşk’ı boş verelim de öyleyse, gelelim şiir’e ve “Şiir’in tanımını yapın.” diyelim:
Of aman Allah’ım! Öyle değişik, öyle uçuk kaçık tanımlarla karşılaşırsınız ki şaşar kalırsınız. Aynen aşk’ın tanımları gibi... Sen neymişsin be abi!..
Mesleğimden dolayı ömrü edebiyatla, şiirle geçmiş bir adam olarak bu soruya benim vereceğim cevap şöyledir: .......
Deyip devamını sonraki yazılarıma bırakıyorum. Uzun yazıları sevmiyor, okumuyorsunuz ya efendim! Ömür sermayemiz tükenmezse, bir sonraki yazımda buluşmak üzere...
Vesselâm.
R. Serdar Özmilli