BANA GÜZEL ŞİİRLER OKUYUN LÜTFEN
Bana güzel şiirler okuyun. Hakikatleri haykıran, varlığın sırrını anlatan, beni bana öğreten, insan olmanın yollarını gösteren, erdem kokan, edep kokan, güven veren, huzur veren, muştu getiren, ümit taşıyan şiirler okuyun. Okuduğunuz şiirler, sonsuzluk kilidini açsın, karanlıkları aydınlatsın, çölleri çiçeklerle donatsın, insanları günahtan, kötülükten sakındırsın ve dosta kavuştursun.
İşte böyle şiirler, gerçek şiirdir, doğru şiirdir, güzel şiirdir. Aksi takdirde nâr ile yazılmış birer Cehennem levhasından başka bir şey değildir onlar. Söyleyen de yazan da yanar, okuyanı da söyleyeni de yakarlar. Ben demiyorum, Allah söylüyor efendim:
“O şairlere gelince, onların ardına yalnız sapıklar düşerler. Görmüyor musun, onlar her alanda aşırı giderler. Hem de yapamayacakları işleri dillerine dolarlar.” (Şuara, 26/224-226) İslam’a ve ahlâka aykırı şiir söylemeyen şairler buradaki hükümden istisna edilmişlerdir. “Ancak inanan, iyilik eden, Allah’ı sık sık anan ve haksızlığa uğrayınca öç alan şairler böyle değillerdir. Haksızlık edenler nasıl bir yıkılışla yıkılacaklarını göreceklerdir.” (Şuara, 26/227)
Bir Müslüman, neyin iyi olduğunu, ne kadar iyi olduğunu; neyin kötü olduğunu, ne kadar kötü olduğunu belirlemek durumunda ise, önce Kitap ve Sünnet’e müracaat eder. Sonra konunun uzmanı âlimlerin kapılarını çalar. En sonunda da kendisine Allah’ın verdiği o kıymetli aracı, yani aklını devreye sokar. Şiir ve şâirler konusunda da doğruyu, iyiyi, güzeli bulmak istiyorsak, bu yolu izlememiz gerekir. Tabi şâyet müslümansak... Kitab’ı açtık işte ve yukarıdaki âyetleri gördük. Sünnet’i de araştırırsak bilgimiz pekişmiş olacaktır. (Bir iktibas ile konuya açıklık getirelim.):
{İslam, İslam’a ve ahlâka aykırı olmayan yapıcı mahiyetteki şiiri beğenmiş ve teşvik etmiştir. Peygamberimiz (sallallahu aleyhi ve sellem) bir hadis-i şerifte şöyle buyurmuştur: “Şiirin bir kısmı bilgeliktir, hikmettir.” (Buharî, Edeb 90) Bunun yanı sıra Peygamberimizin bizzat kendisinin şiir söylediği, ayrıca Hassân b. Sâbit, Âmir b. El-Ekvâ’ (radıyallâhu anhuma) gibi bazı şair sahabilerine izin verdiği ve bu şiirleri dinlediği Buharî başta olmak üzere birçok hadis kitabında nakledilmektedir.}
Büyük şâirimiz Mehmet Âkif’in önceki yazımda sunduğum AĞLARIM AĞLATAMAM başlıklı şiirini de bu bilgilere eklersek, bize şiir konusunda söyleyecek pek bir şey kalmadığı açıkça görülmektedir:
Hayır, hayal ile yoktur benim alışverişim,
İnan ki her ne demişsem görüp de söylemişim.
Şudur cihanda benim en beğendiğim meslek:
Sözüm odun gibi olsun, hakikat olsun tek.
İşte bu noktadan itibaren şâirler omuzlarına sorumluluk yüklenmektedirler. Cennet ya da Cehennem şeklinde iki tercih karşısında iradeleriyle baş başa kalmaktadırlar. Fakat benzer bir sorumluluk da görevleri öğrencilerine şiiri ve şâirleri öğretmek, yorumlamak olan edebiyat dersi öğretmenlerine düşmektedir. Özellikle günümüzde şiirin hangi renklere, boyalara büründüğünü bilen sizler, edebiyat dersi öğretmenlerinin ne kadar ağır bir sorumlulukla karşı karşıya bulunduklarını da biliyorsunuzdur efendim.
Konunun daha iyi anlaşılması için, yukarıda verdiğim iktibasın devamını da arz edeyim:
{Ashabının da Hz. Peygamber gibi, genel anlamda şiire olumlu yaklaştığı, hatta büyük önem verdiği bilinmektedir. Hz. Ali'den rivayet edilen şiirler bir divan oluşturacak toplama ulaşır. Belleğinde yüzbinlerce beyit bulunduğu söylenen Hz. Ayşe, şiiri bir eğitim aracı olarak görür, "Çocuklarınıza şiir öğretiniz; dilleri tatlılaşır." tavsiyesinde bulunur. Bir şiirindeki gayri meşru içerik nedeniyle bir valisini görevden alan Hz. Ömer bile, "İnsanların sanatları içinde en üstünü şiirdir. İnsan onu ihtiyaç anında takdim eder. Faziletli kalbi şefkatle doldurur, duygulandırır. Alçak kalpleri yatıştırır." diyerek şiirin önemini belirtir.} (Ahmet ÖZALP Sorularla İslamiyet)
(İSMAİL GÜLEÇ’in “İslam’da Şiir ve Şair Algısına Dair Kimi Tespitler” başlıklı yazısını okumanızı da tavsiye ederim.)
Evet, bu konuyu da işin içine “bence”sini katmadan önce doğru kaynaklardan araştırmalıyız. Unutmamalıyız ki; SEMAVÎ LİTERATÜRDEKİ YANLIŞ’I İCRA EDENE BELKİ AF KAPISI AÇILABİLİR AMA ONUN YANLIŞ OLMADIĞINI İDDİA ETMEYE KESİNLİKLE izin yoktur.
Yazımı şimdilik, gerçek şâirlerden bir iki örnek vererek ve bendenizin de bir şiirini arz ederek noktalayayım. Vesselâm.
***
Ben yürürüm yâne yâne
Aşk boyadı beni kâne
Ne âkılem ne dîvâne
Gel gör beni aşk n’eyledi
Ya elim al kaldır beni
Ya vaslına erdir beni
Çok ağlattın güldür beni
Gel gör beni aşk n’eyledi(Yunus Emre)
***
Öküzün damını alçacık yapın
Yaş koman altına kuruluk sepin
Koşumdan koşuma gözlerin öpün
İreçberler hoşça tutun öküzü(Pir Sultan Abdal)
***
Ney-i bezm-i gamem ey mâh ne bulsan yele ver
Oda yanmış kuru cismimde hevâdan gayri
Ne yanar kimse bana âteş-i dilden özge
Ne açar kimse kapım bâd-ı sabâdan gayri(Fuzulî)
***
Ne mümkün zulm ile bîdâd ile imhâ-yı hürriyet
Çalış idraki kaldır muktedirsen âdemiyetten
Ne efsunkâr imişsin âh ey dîdâr-ı hürriyet
Esîr-i aşkın olduk gerçi kurtulduk esâretten(Namık Kemal)
***
Herkes görmekte bu demde kendini haktan
Kimi haktandır kimi de suret-i haktan
Geçilmiyor ortalık yalan ve nifaktan
Fıtrata vur sözleri ayrılsın tastamam
Zift zifte gitsin, bir söz yeter bana Hak’tan(Hüseyin Say)
SEVGİ
İstiyoruz inan seni hepimiz,
Gel de ışık ver bu fersiz gözlere.
Nicedir sevgiden yoksun kalbimiz,
Bahçenden bir demet gül der bizlere.
Yeryüzünden kaldır kara perdeyi,
Beklenen el senin müşfik elindir.
Ümitlere arkadaş et gülmeyi,
Bizi gamdan kurtar artık sevindir.
Ruhumuzda açsın yine ak güller,
Toplayalım, eşe dosta verelim.
Sevgiden çılgına dönsün bülbüller;
Herkesi, her şeyi candan sevelim. (R. Serdar Özmilli)
R. Serdar Özmilli