Fakat şimdi size anlatırken üslûbuma ve ifadelerime dikkat etmeğe özen göstereceğim.
İkiz torunlarım (12) bizdeler. Bugün denizde yüzmeden döndüklerinde kendileriyle aramızda geçen bir konuşmadan söz edeceğim. Onlar beni haklı buldular, bakalım siz de hak verecek misiniz? Size, daha sakin, öfkelenmeden anlatacağım.
Çok tekrarlayarak biraz ayıp ediyorum belki ama bendeniz iki yıl boyunca gemilerde çalışmıştım. Gemilerde tatlı su, makinede kullanılan yakıt kadar gerekli ve önemlidir. Mürettebâtın içme suyu tükense pek panik yapılmaz ama makinenin tatlı suyu tükenirse, gemi olduğu yerde çakılır kalır. Buradan anlamışsınızdır; (özellikle uzun seferler sırasında) lavaboda, helâda, duşta muşta keyfemâyeşâ tatlı su kullanamazsınız. Birçok ihtiyacınızı, denizden çekeceğiniz su ile karşılamanız gerekir.
Denizcilik hayâtımın bir yılı sigara kaçakçılığı yapan korsan gemilerde geçti. Aylarca herhangi bir limana yanaşamazdık, çünkü yanaşır yanaşmaz tutuklanır, hapse tıkılırdık. Uluslararası arenada (örneğin iki ay boyunca) dolaşıp durduğumuz olurdu. E, bu süre zarfında hiç mi banyo yapmayacaktık? Üstelik son derece pis bir işimiz vardı. Denizden su çeker, güvertede o suyla yıkanırdık. Mevsim yaz ise, önce güvertede vücudumuzu güzelce sabunlar sonra cup atlardık denize. Böylece TEMİZLENİRDİK.
Kovboy filmlerinde falan görmüşsünüzdür; benzer TEMİZLİK, nehirlerde, göllerde de yapılmaktadır.
Müslümanlar abdest alırlar, guslederler. Her ikisinin de illeti mânevî ve maddî TEMİZLİKTİR. TEMİZLİK için kullanılacak su da TEMİZ olmalıdır. Denizde abdest ya da gusül abdesti alınabilir mi? Elbette. Çünkü (ve öyleyse) deniz suyu TEMİZDİR. TEMİZLEYİCİDİR. Zaten suyunun pis olduğu yerlerde denize girilmez.
Deniz suyunun, içerdiği maden tuzlarından, minerallerden dolayı cildimize (özellikle egzama gibi hastalıklara falan) şifâ sağladığını söylememe gerek var mı?
Deniz kenarında, dere kenarında giysilerini TEMİZLEYENLERİ de hepimiz biliyoruz, değil mi?
İşte bütün bunları anlattıktan sonra sordum torunlarıma:
-“Söyleyin bakalım yakışıklı danalarım... Bütün bunları kabullendiğiniz halde, denizden çıktıktan sonra niçin tatlı suyla yıkanıyor ve su isrâfı yapıyorsunuz? Denizden çıktığınızda zaten TEMİZLENMİŞ, hattâ niyet ettiyseniz abdestli bile olmuyor musunuz? Üstelik yarın yine denize gireceksiniz...”
Herif deniz kenarına gelmiş... günlerce orada kalacak, her gün denize girip duracak... hattâ belki sabah ayrı, öğleden sonra ayrı, günde bir iki defa girecek... Denizden her çıkışında koşuyor duşa. Belki de serinlemek için girdiği denizden sonra sıcak suyla duş alıyor. Bu ne gereksiz bir israftır! Ne ahmakça bir davranıştır! Haydi kadın kısmı “saçım maçım” diyecek ve bu saçmalığı yapacak ama ya erkeklere ne demeli?
Anladığınızı sanıyorum; ben deniz kenarında yaşamaktayım. (Son üç yıldır denize ayağımı bile sokmadım ama) günlerce denize girerdim de sonrasında çeşme suyuyla yıkanmazdım. Tatlı su isrâfım olmuyordu. Çok da sağlıklı oluyordum.
Şimdi düşünün lütfen: Üç tarafı denizlerle çevrili bir ülkedeyiz. Aylar boyunca mevsim de deniz mevsimi. Deniz meraklılarımız da çok. Pek çok. Onbinler... desem az olur, yüzbinlerce insan... (ve cavıristandaki milyonları da ekleyin üstüne...) bazıları günde ikişer üçer defa denize giriyorlar. Ve her deniz çıkışında duşa koşuyorlar... Sonra da o kişilere sorsanız, çevreci olduklarını söylerler. Değil mi?
Bu, ahmaklıktır! Bu, su isrâfıdır! Bu, su fakiri ülkemizde, denize giremeyen milyonların hakkına tecâvüzdür! BU İSRÂFI YAPANLAR UYARILMALIDIR! BU DURUMA BİR DİSİPLİN GETİRİLMELİDİR!
(Özellikle erkeklerin) HER DENİZDEN ÇIKIŞLARINDA TATLI SUYLA DUŞ ALMALARINA hayır!
Hayırist, esenlik dolu HAYIRLI günler diler.
R. Serdar Özmilli