Selamların en güzeliyle; çok değerli dostlarım hayat hepimiz için boş bir kaba benzer.İçine koyacaklarımız bizim hayatımızı acılaştırır veya tatlılaştırır. Hepimiz, çevremize kabımızda ve testimizde ne varsa ondan ikram ederiz. Gönüllerimiz bizim kabımızdır. Gönül testimizde ne varsa o sızar, testimizden onun kokusu yayılır etrafa değil mi? Öyle ise gönüllerimize sevgi, umut, aşk ve barış dolduralım.
Meşhur bir ressam, günün birinde dünyanın en güzel şeyinin resmini yapmaya karar verdi. Bunun için dünyada en güzel şeyin ne olabileceğine dair bilgi toplamak üzere uzun bir yolculuğa çıktı. Ağaçlık bir yolda giderken, beli bükülmüş yaşlı bir adamın yol kenarında oturmuş olduğunu gördü. Yanına giderek ona dünyanın en güzel şeyinin ne olabileceğini sordu. İhtiyar, hiç tereddüt etmeden: ''Umut'' dedi.
Sonra, bir kasabadan geçerken, toplanmış bir düğün kalabalığına rast geldi. Kalabalığın arasına girerek genç geline: ''Dünyanın en güzel şeyi nedir, sizce?'' diye sordu. Gelin, damadın gözlerinin içine bakarak:''Dünyanın en güzel şeyi olsa olsa “Aşk’tır!'' dedi.
Ressam yoluna devam etti. Tozlu bir yolda giderken cepheden gelen yorgun bir askere denk geldi. Aynı soruyu ona da sordu. Asker:''Dünyada en güzel şey “Barış” tır dedi.
Ressam; ''Eğer dünyanın en güzel şeyleri umut, aşk ve barışsa, ben bunların resmini nasıl yapabilirim ki?'' diye düşünmeye başladı. O düşünceyle evine döndü. Evinin kapısından içeri girdiğinde ise, dünyanın en güzel manzarasının karşısında durduğunu düşündü; çocuklarının masum bakışlarında umut, karısının gözünde aşk okunuyor, evinde ise barış hâli hüküm sürüyordu.
Bunlardan aldığı ilhamla ressam dünyasının en güzel şeyinin resmini yapmaya koyuldu. Resim bitince de tabloya şu adı verdi: ''EVİM.''
Mevlâna diyor ki “Üzülme! Dert etme can! Görebiliyorsan, dokunabiliyorsan, nefes alabiliyorsan, yürüyebiliyorsan ne mutlu sana! Elinde olmayanları söyleme bana, elinde olanlardan bahset can!Üzülme! Geceler hep kimsesiz mi geçecek? Gidenler dönmeyecek mi? Yitirdiğin her ne ise; bir bakarsın yağmurlubir gecede veya bir bahar sabahında karşına çıkmış.Bil ki! güzellikler de var bu hayatta. Gelgitlerin olmadığı bir hayat düşünebilir misin? “Hüzün olgunlaştırır”.
Kavurucu yaz sıcakları sevgi ve saygımızı yakmasın: Sevgi, umut, dostluk ve barış bizim dört mevsimimiz olsun. Bu mevsimlerimizde saygı, empati, hoşgörü, yardımlaşma, ziyaret, paylaşma, gibi nice ay ve günlerimiz olsun! Hayatımıza bir ressam gibi hoş bir desen verelim. Hayat çok kısa o kısa hayatımızı aşk, umut ve barışla başlayıp tamamlayalım.
***
Sevgili dostlarım, geçen hafta bir kısmını anlattığımız Azerbaycan’ınSumgaytşehrine olan seyahatimize kaldığımız yerden bu hafta aile ziyaretlerimizle anlatmaya devam edelim.
En başta yola çıkarken “Birçok sevdadır gezmek!” deyip yollara çıkmıştık. Sumgayt gezimizden Bakü’ye dönünce akşam olmuştu. Günler öncesinden Ömer, arkadaşı Seyyare’ye ailesinin yani bizim Bakü’ye geldiğimizi iletmiş, bu akşam için onlardan müsaade ve davet almıştı. Biz de henüz tanışma ziyareti olsa da gelmeden önce üst başımızı değiştirip yepyeni kıyafetlerimizi giydik. Güzel kokular ve parfümler süründük. Sonra da arabamızla ola çıktık. Azerbaycanlı bir aileyeilk defa misafir olmanın merakı ve heyecanı sarmıştı bizi. Ayşe ve Leyla Hanım Türkiye’den getirdiğimiz çamsakızı çoban armağanından hallice, çeşitli tatlı ve hediyelerimizden başka el işi hediyeleri de yanlarına alıp getirmişlerdi. Derken bir süre sonra da Musa Amca ve Zeynep Teyze’nin 20 Yanvar’daki yüksek apartmanlar arasında kalmış, çok mütevazı bahçeli evine geldik. Ailecek onlar da bizi bekliyorlardı, Kardeş ülke Türkiye’den çok özel misafirleriydik biz de onlar için. Kapıyı küçük kız Seyyare açtı. Henüz tanışma faslında olsak da biz buraya Ömer ve Seyyare’nin özel ve güzel arkadaşlığı için gelmiştik; nasipse ileride Seyyare bizim gelinimiz olacaktı.
Musa Bey bir tarım işletmesinde müdür, Zeynep Hanım emekli coğrafya öğretmeniydi.Büyük kızları Türkiye’de Üniversitede edebiyat okumuş ve şimdi Bakü Qafqaz Üniversitesinde öğretim üyesi idi. Eşi Bayram Bey de Denizlili bir akademisyen olup beraber aynı üniversitede çalışıyorlardı. Ortanca kız Ulviye ise ilkokulda öğretmenlik yapıyordu.
Hoş ve samimi karşılama, kısa sürede tanışma kaynaşma ve tatlı bir sohbete dönüşüverdi. Zeynep teyze ile ikimizin de coğrafya eğitimcisi olmamız zaman zaman konunun ikimiz arasında yoğunlaşmasına sebep oldu. Kendisi bana renkli ve kuşe kâğıda basılı Azerbaycan Atlası’nı hediye etti ben de çok mutlu oldum.
Ev sahiplerimiz bizi çay ve tatlı ikramı için Türkiye’de pek alışık olmadığımız şekilde bir masaya davet ettiler. Masayı görünce şöyle bir durakladım, onca çeşit çerez, onca çeşit pasta ve kek ile onca çeşit tatlı vardı. Sanki biz geleceğiz diye evlerinde ne varsa sofra olarak hazırlamışlardı.
Sonra koyu bir muhabbet eşliğinde ikramlardan tattık. Azeri sofralarının çay sofrası böyle ise yemek sofrası nasıldır diye düşündüm. Sohbet öyle tatlıydı ki saatlerin hızla geçtiğini fark edemedik bile. Hepimiz ve özellikle Ömer ile Seyyare’nin aileleri tanışmaktan çok mutlu olmuştuk. Ta Türkiye’den onları ziyaret ve tanışmak amacıyla gitmemiz onları çok mutlu etmişti. Son zamanlarda Ömer ile Seyyare arasında oluşan bir olumsuzluk ise düzelmiş ve birbirleri için daha değerli hâle gelmişlerdi.
Gecenin ertesi güne evrildiği saatlere doğru ev sahiplerimizden izin istedik ve kendilerini çok sevdiğimizi, ikramları için çok ama çok teşekkür ettiğimizi söyledik. Onları Türkiye’ye davet ettik. Nasipse biz de bu dostluğu devam ettirmek istiyoruz dedik; onlar da bizim ziyaretimiz için çok mutlu olduklarını, yine beklediklerini ve teşekkür ettiklerini söyleyip bahçe kapısına ve arabamıza kadar bizi uğurladılar.
Biz de Ömer’in evine döndüğümüzde mutluluktan bir süre daha sohbet ettik, Ömer yarın ev sahibimiz Ramilov’un ve eşi Fatma Müellim’in bizi akşam yemeğine davetleri var, onlara söz verdim, gündüz Bakü gezisinin ardından davete gideceğiz, dedi. İyice yorulmuştuk, hemen yatıp derin bir uykuya geçtik.
Yarın Bakü’de çarşı gezimiz ile Hazar Denizi’nde tekne turu ve ardından akşam yemeği daveti bizi bekliyor. Sağlıcakla kalın,sevgi ile kalın dostça kalın barış dolu bir dünya diliyorum.
(Şu anda Ömer ile Seyyare evli, biri kız biri de erkek, iki çok kıymetli balaları var, İstanbul’da yaşıyorlar. Gürcistan’da tanıştığımız Hasan ise arkadaşımın kızı Habibe ile evli, bir kızları var; onlar da ABD’de yaşıyorlar.)
****
SÖZ!
“Düşmanlarınızı sevin çünkü kusurlarınızı yalnız onlar açıkça söyleyebilir!” B. Franklin