Temmuz... ayların en sıcağı, yüreklerin en çok dağlandığı bir zaman dilimi. Bu ayda yaşanan ve insan hayatına olumsuz anlamda o kadar dokunan acılı olaylar var ki, hangisini yazalım?..
Devleti, toplumu, aileyi, gençleri... ve temel moral değerlerini derinden etkileyen ve bütün bunların üzerinden tam anlamıyla bir silindir gibi geçen koskoca dokuz yıl… ama hâlâ da bütün gerçekliğiyle aydınlatılamamış, belki de aydınlatılmak istenmeyen, o lanetli 15 Temmuz “projesi”/ “kalkışması” bahanesiyle siyasi iktidarın muhalefeti de yanına alarak KHK hukuksuzluklarına imza atması ve bunların sonucu bu hukuksuzlukların yakıp kavurdukları masumlar bir tarafta can çekişiyor; fırsattan istifade ile servetine servet katan, beş on yerden “huzur hakkı” ile maaş alarak hukuksuzca gasp edilen mülkiyetlerin üzerinde tepinenler diğer tarafta gününü gün, dünyasını cennet eyliyor... Gün gelir, adalet gerçekleşir de hak yerini bulur. Dileğimiz hakkın, hukukun ve adaletin gecikmemesidir. Bu mesele ayrıca ele alınmalıdır ve alınacaktır da!..
***
Ateş düştüğü yeri yakıyor. Ülkenin kaynaklarından yararlanan belli bir kesim var; hukuksuzluğu hukuk, haksızlığı hak edinmiş bir iktidarın sahipleri ve ortakları ile bu düzenin devamını sağlayıcı yönde rüzgâr oluşturmakla görevli olanlar. Bir de muhalif rolleri ve tavırlarıyla bu düzene gizliden gizliye can suyu verenler var. Bunlar dahilde yaşadıklarımız ve yaşananlar…
Yanan canlar sadece bir bölgede değil ki!.. Sınırlarımızın 600 km uzağında yaşanan asrın dramı ve felaketi var: Gazze. Orada her gün bütün sivil halkın üzerlerine çiçekli baharlar getiren yağmur değil, ölüm ve yıkım bombaları yağdırılıyor, hem de hiçbir insani değer ve hüküm tanımadan. Evet evler, hastaneler, okul, sağlık kurumu, ibadethane vb. ayırt etmeksizin bomba üstüne bombalar yağdırıyor çağımızın Hitler’i, Firavun’u İsrail Başbakanı Netenyahu’nun emir ve direktifleriyle. Evsiz barksız, annesiz babasız, evlatsız kalan masumların feryadı arşa ulaşmış durumda.
Yaşanan bütün bu olumsuz ve soykırımı netice veren olan bitenlerin daha beterlerini bilenler hâlâ bu ülkeyle siyasi, ticari ilişkileri devam ettiriyorlarsa artık ben bir şey demiyor, herkes ancak kendisine yakışanı yapar diyorum.
Bugün Gazze’ye gıda, su vb. temel ihtiyaç maddeleri bile ulaştırılamıyor. Yardım konvoyları İsrail askerlerinin boy hedefi durumunda. Ev bark yok, gıda, erzak yok, su yok; hepsinden önemlisi sivil hayatın güvenliği yok. Her an zalim ve terörist İsrail güçlerinin hedefi olmak durumunda. Siyasi iktidarların görevleri arasında yardım konvoylarının sağ salim bir şekilde ihtiyaç sahiplerine ulaştırılması da vardır değil mi? En sıradan bir vatandaşın da yapacağı bir eylem olan, sadece ve sadece kürsülerden kükremek midir onların görev ve sorumlulukları? Sorumluluk sahipleri neden görevlerini yapmıyor? Azgın canavarı, zalimi canlandıracak hamleleri yerine getireceğine, masumlara günlük hayatta kalabilecek miktarda olsun gıdaları ulaştırılmasına önayak olmak hakkaniyetli bir siyasi idarenin işi değil midir?
Yaşanan olayları geçmişe doğru irdelediğimizde ülkemiz ve çevresinde yaşanan büyük hadiselerin tamamen İsrail’in çıkarlarına hizmet ettiğini görebiliyoruz. Uluslararası siyaset mühendisleri ve onların içimizdeki uzantıları yalan üstüne yalanlar söyleyerek aslında çirkin olanı küçük küçük kareler hâlinde göstererek güzel ve şiirin gibi bir şey olarak sunuyorlar ve sunmuşlar bizlere.
Sınırlarımızı koruma maksatlı olarak döşenmiş mayınların temizlenmesi sırasında bu alanlarda organik tarım yapılacağı söylendi. Bu mayınları temizleme işi, İsrailli bir firmaya değilse bile bu iş ve işlemde kullanılacak teçhizatı İsrail’den alan firmaya verildi. Dolayısıyla yapılan iş ve işlemlerden İsrail’in doğrudan bilgisi ve etkisi var. Sınırlar mayınlardan temizlendikten sonra, dostluk rüzgârları ile çok samimi olduğumuz Suriye ile bir anda bozuşuverdik, neden? “Dostum Esat”tan “Katil Eset”e geçiş yaparak Suriye’nin başından Beşşar Esat’ın gitmesine yönelik uluslararası iş birliğine katılmış olduk!..
Dünyanın gidişatına yön verenler, sonunda İsrail’in işini kolaylaştıracak biçimde Suriye’de iktidarın değişmesini sağladılar. Ve Suriye’nin yeni lideri, adına on bin dolar ödül konan bir “terörist” artık. Bugün İsrail, Suriye’nin savunma gücünü ve binalarını hem yok etmiş hem de stratejik noktalarında üs kurmuş durumda.
İsrail’in bölgede askeri güç ve güvenlik bakımdan güçlenerek kendini sağlama alması ile Ortadoğu’daki şımarıklığı birbiriyle paralellik arz etmektedir. Daha önce de yazığımız gibi Hamas’ın 7 Ekim 1923 günü İsrail’e yaptığı saldırı ile Gazze şehir ve halkının akıbeti hep kötüye gitmiş, İsrail’in hiçbir değer tanımaz ve barbarlığıyla had safhaya ulaşmıştır. Ve bugün Gazze’de insanlık ölmeye yüz tutmuş, âdeta can çekişmektedir. Dünyanın pek çok yerinde halklar Filistin ve Gazze halkının yanında olduğunu farklı ortamlarda dile getirmekte, yürüyüşler yapmaktadır. Devletler arasında, uluslararası sahada, BM nezdinde soykırımı kınama ve İsrail’e karşı yaptırım uygulanması gerektiği konusunda birtakım girişimler başlamıştır. Ama bu girişimlerde ülkemizi temsil eden siyasi iktidar, soykırımı dilinin ucuyla kınamaktan öteye geçmeyen bir tavır içerisindedir. Ne yazık ki yaptırım konusunda BM nezdinde henüz imza atmış değildir.
Öte yandan, Saadet Partisi İstanbul Milletvekili Birol Aydın’ın iki ay önce yapmış olduğu konuşması gerçeklerin bir nebze olsun duyulmasına vesiledir. Gazzelinin kötü durumu, o dünden bugüne daha da kötüdür ve içler acısı bir hâl almıştır. Çocuklar açlıktan, gıdasızlıktan ve susuzluktan ölmektedir. Sayın Aydın konuşmasında “Gazze’de bugün durum nedir? Kan var, gözyaşı var, ölüm var, açlık var. Ama biz hâlâ konuşuyoruz. 561 gündür en güzel en kıymetli sözleri söyleyen, başta Türkiye’yi yönetenler olmak üzere bizlerin, Türkiye’nin Gazze’ye bir tek çuval unu sokacak gücü olmadı. Bırakın zulmü durdurmayı ya! Tiyatro mu oynuyoruz arkadaşlar? Yetmiş bir gündür Gazze’ye bir çuval un sokulamıyor.” diyen Aydın, “Türkiye her platformda en güçlü İsrail karşıtlığını, Netenyahu karşıtlığını dile getiriyor. Ölümü, savaşı durduramadık, yardım da gönderemiyoruz!” dedikten sonra geçen sene STK’ların topladıkları yardımların ulaştırılamadığını, bu yılki kurban etlerinin de ulaştırılmasının çok zor olduğuna dikkat çekti.
Muhalefetin diğer etkili isimlerinden İYİ Parti MV. Turhan Çömez’in dikkat çektiği, Türkiye’nin İsrail ile ticari ilişkilerinin hız kesmeden devam etmesi meselesi var ki eğer gerçekten de bu böyleyse iktidarın bu konuda ikiyüzlü davrandığını ortaya koyar. Halkın İsrail mallarına boykot etmesi ile güya Filistinlilerin yanında olduğunu iddia edenler, İsrail ile ticaretin devam ettiği iddiasını sözle yalanlamış olsalar da bu durum, gerçeklerle bağdaşmıyor. Çünkü fiilen bu ticaretin devam ettirildiğini ortaya koyan çok emareler var. İsrail ile ticaretin devam ettiğine dair açıklamaları MV. Ömer Faruk Gergerlioğlu da yapmıştı.
Amerikalı oyuncu, film yapımcısı ve aktivist Angelie Jole: “İsrail, Gazze’de açıkça soykırım yapıyor. Buna izin veren dünya liderleri utansın.” diyor. Onlar utanırlar mı bilinmez ama Gazze’de Filistinli kardeşlerimiz insanlığın gözleri önünde her türlü kıyıma uğramaya devam ediyor.
Katil İsrail’in Miras Bakanı Amichay Eliyahu, Haredi radyosuna şöyle konuşmuş: “Hükümet, Gazze’nin kökünün kazınması için tam gaz ilerliyor. Tanrı’ya şükür, bu kötülüğü ortadan kaldırıyoruz. 'Kavgam' (Mein Kampf) üzerine eğitilmiş bu nüfusu itiyoruz… Tüm Gazze Yahudi olacak… Biz ırkçı değiliz. Bize karşı savaşanlarla savaşıyoruz… Gazze’de açlık yok. Ama biz, Şerit’teki açlıkla ilgilenmek zorunda değiliz. Bırakın dünya düşünsün.” diyerek zalimliğinin altına imzasını atıyor. Irkçı değiliz söylemleri ise yalanın daniskası!
Bir hadis-i şerifte Peygamber Efendimiz (s.a.s), “İnsanlar zalimin zulmünü görür de ona engel olmazsa, Allah’ın onları genel bir azaba uğratması kaçınılmazdır.” buyurmaktadır.
Gazze’de halk savaşın yıkımı altında açlık ve susuzluktan, gıdasızlıktan ve üstüne boca edilen bombalarda can verirken sınırlarımız içerisinde de KHK’ler sebebiyle toplumuzda meydana gelen sosyo-ekonomik, sosyo-psikolojik ve siyasal sebeplerin etkisiyle maddi ölümler, psikolojik ve sosyolojik yıkımlar her geçen gün artarak yaşanmaya devam etmektedir.
***
Not: Eskişehir’deki orman yangınını söndürülmesi sırasında rüzgârın yön değiştirmesi sonu hayatlarını kaybeden fedakâr kardeşlerimize, şehitlerimize, Allah’tan rahmet, ailelerine ve milletimize baş sağlığı dilerim.