|   | 
  • Cevahir Kadri

    Toplum Olarak İhtiyacımız

     

    İnsanların imkânları sınırlı, ihtiyaç ve hayalleri ise sınırsızdır. İmkânlar dünyası zaten başlı başına bir sınırlılık içerir. Bir arada yaşamanın neticesinde oluşan toplum da bu imkânları sınırlı dünyada hayal ve ihtiyaçları sınırsız olan fertlerin bir araya gelmesinden oluşur. Hâliyle toplumda zaman zaman uyumsuzluk, hareketlenme, diğerini yok sayma, onun hakkını gasp etme, haksız bir şekilde diğerine üstünlük taslama gibi olumsuz fiil, tavır ve davranışların yaşanması söz konusu olabilmektedir.

    Aşure, içinde türlü türlü ve birbirinden farklı bitki tohumlarını barındırır. O tohumların hepsi kendi tat ve lezzetini bu aşurenin içerisinde taşır. Uyumlu bir şekilde bir arada oluşlarından da ayrı bir tat ve lezzet ortaya çıkar. Bundan dolayıdır ki toplumun birlik ve beraberliğine somut ve en güzel örnek aşuredir. Gerçekten de aşurenin tadı bambaşkadır.

    Bir arada huzur, güven ve mutlu bir şekilde geleceğe yürüme azmi ve kararı içinde olan toplumların bu hedefi yakalaması ve yaşayabilmesi için öncelikle sevgi dilini öne çıkarması, nefretten nefret etmesi gerekir. Çünkü kendisi gibi düşünmeyen ve kendinden olmayan kişi, grup ve anlayışlara nefret bakış ve anlayışı ile hareket etmenin bir sonraki adımı düşmanlıktır. Nefret, düşmanlıkları besler ve büyütür. Bir toplumun en büyük felaketi birbirine düşman ve kindar nesillerin yetişmesidir. 

    Topluma hâkim olan siyasi anlayış ve hareketlerin sürekli olarak nefret dilini tercih etmeleri kendileri açısından yararlı olsa bile -çünkü taraftarlarını ancak bu şekilde diri tutabilir- toplum açısından çok tehlikeli, sürecin sonunda toplumu ve devleti uçuruma götürecek bir adımdır.

    Emperyalist güçlerin, istemedikleri devletler için “böl, parçala, yut” taktiğini öten beri kullandıklarını hepimiz biliriz. Toplumun bunlara karşı uyanık olması gerekir ve esasen bu bilinçte olmak kolaydır. Ancak yirmi birinci yüzyılda baş gösteren muktedir bazı siyasi anlayışlar, oluşumlar, tüzel kişilikler bu taktiği kendi halkı için de kullanır olmuş ve toplum âdeta bir karpuz gibi ikiye ayrılmıştır. Öyle ki bu durum, getirilen sistemle (50+1) somut hâlini almıştır. 

    Çoğulcu demokrasilerde, “farklılıklarımız zenginliğimiz” anlayışı ile hareket etmek esastır. Herkesin evrensel insan hak ve özgürlüklerine dayalı olarak hazırlanan Anayasa ve yasalar çerçevesinde hareket etmesi, kendi sınırlarını aşmadan hakkaniyete, liyakate dayalı olarak iş ve işlemleri yapması güvenli, sağlıklı ve huzurlu bir toplum için olmazsa olmazlardandır.

    Nefret söylemi, ötekileştirme, şeytanlaştırma toplumu oluşturan farklı milletlere, belli bir topluluğa, cemaate yönelik olduğu gibi çeşitli sebeplerle ülkelerini terk ederek başka bir ülkeye sığınmak zorunda kalarak hayatlarını sürdürmeye çalışan mültecilere/sığınmacılara yönelik de olabilmektedir. 

    Türkçemizde, pireye kızıp yorganı yakmak diye güzel bir deyim var. Esasen “attığımız taşın ürküttüğümüz kurbağaya değmemesi”, bizi o konuda daha zararlı çıkarması söz konusudur. Çünkü yorgandan olma meselesi vardır. Bu bağlamda bir millet, bir topluluk, bir cemaat bütünüyle iyi, tastamam da kötü değildir; içerisinde iyiler olduğu gibi kötülerin de bulunması mukadder ve muhtemeldir. “Hiçkimse işlemediği bir suçla suçlamaz.” Onun için bir milletin, topluluğun ve cemaatin içindeki bazı kötüler ve kötü niyetlilerin söz ve eylemleri bahane edilerek o milletin, topluluğun ve cemaatin tamamına karşı nefret ve düşmanlık beslemek akıl kârı değildir. Hele bunu şiddet sarmalına çekmek büsbütün cehalettir. Bu cehaletin örneklerini ne yazık ki her geçen gün artarak görüyoruz. Onun azgın ve taşkın hâlini geçen ay içerisinde Suriyelilere yönelik olarak yapılan bir pogromda yaşadık, gördük. 

    İkinci yüz yaşının içerisinde olan Cumhuriyet tarihimiz boyunca bu nefret söyleminin zaman zaman tırmandırıldığını, bu anlayışın ve dilin yükselişe geçirildiğini üzülerek gördük ve görmekteyiz de. Nefret söylemlerinin eyleme dönüşmesiyle birlikte toplumda yüzbinlerce masumun hakkına hukukuna tecavüz edildiği, haklarının ve mülkiyetlerinin gasp edildiği dönemler yaşandı ve yaşanmaktadır. Bilhassa hiçbir hukuk sisteminde ve insani anlayışta yer almayan “irtibat ve iltisak” kavramları bahane edilerek nefret dili ile şeytanlaştırılan insanların hakları, özgürlükleri, mülkleri bir bir ellerinden alınmış, toplumun huzur ve güveni sarsılmış, bunun neticesinde ekonomisi altüst olmuştur. Ekonominin bozulmasının başlıca sebebi hukuk ve adaletsizliktir.

    Nefret dilinin ve şeytanlaştırmaların hâkim olduğu dönemlerde -ki bizatihi içinden geçiyoruz böyle bir dönemin- toplumun en küçük bir parçası olan aile kurumunun da çatladığını, bundan dolayı boşanmaların arttığını, komşular, kardeş ve akrabalar arasında sağlıklı iletişimin kurulması mümkün olmamış, bazı yönlendirmelerle insanlar birbirlerini gammazlama ile iftira atmış, toplumsal barış yok edilmiştir. En acısı da yargılamalarda adaletin tesis edilmesi zorlardan zor hâle gelmiştir. Toplumda gerçek anlamda hukuk ve adaletin tesis edilmediği, yargılamalarda evrensel hukuk ilkelerine uyulmadığı anayasa gereği taraf olduğum AİHM kararlarıyla sabittir. Sermaye güven ister; adaletsizlik ve hukuksuzluk ortamında bulunması sermayenin yerli yerince durması söz konusu değildir. 

    Zararın neresinden dönülse kârdır, millet ve toplum olarak ferden ferda geleceğe güvenle yürümenin yolu nefret söylem ve suçlarından uzak durmaktır. Nefret söylemlerinde bulunanları ve bu suçları işleyenleri anayasa ve yasalar çerçevesinde “kavlileyyin” ile yani en güzel bir şekilde uyarmak, güzelliklere davet etmek, birlik ve beraberlik içinde yaşamanın daha kârlı olduğunu hatırlatmak acil yapılması gereken işlerdendir. Bu söylem ve fiillerinden vazgeçmeyenler, anayasa ve yasalarda belirtilen hususlar çerçevesinde âdilane bir şekilde yargılanmalı ve gerekli cezalarını çekmelidir.

    Toplumsal barış mı istiyoruz, bu yönde bir adım atılmasının iyi olacağını mı düşünüyoruz? Öyleyse, işte eylül ayına, şunun şurasında ne kaldı? Dünya Barış Günü bu bağlamda bir fırsat olarak önümüzde duruyor. 1 Eylül Dünya Barış Günü vesilesiyle toplumumuzun ihtiyacı olan böyle bir anlayış ve davranışı yaygınlaştırmanın yollarına bakmalıyız. Nefretten nefret etme, düşmanlığa düşmanlık besleme, sevgi dilini ve anlayışını hâkim kılma; insanlığa, milletimize ve insanımıza yapacağımız en büyük iyiliklerin başında gelir.

    Sevgi toplumun birlik ve beraberliğinin çimentosudur, harcıdır; unutmayalım! Sevgiyle ve dostlukla kalın!

Kar360.com Kayseri-Trkiye ve Dnya gndemini takip edebileceiniz, nteraktif bir haber sitesidir. Yazlm ve Tasarm hizmeti www.tahamedya.com tarafndan yaplmtr.