Yaklaşık bir sene önce, böyle bir Kurban Bayramı sonrasında Bayram ve Kurban başlıklı bir yazı yazmıştım. Yazımda bayramın neşelenme ve sevinçlere gark olma günleri olduğunu, ama herkesin imkânlarının bu gark olmaya müsait olmadığını, dolayısıyla imkânı olmayanlara imkân sağlamanın insani bir görev olduğunu, bu sebeple Dünya ve Rus edebiyatının önemli isimlerinden Lev Tolstoy’un meşhur “Acı duyabiliyorsan, canlısın. Başkalarının acısını duyabiliyorsan, insansın.” sözünü hatırlatarak imkansızlara yardım ederek onları sevindirdiğimiz ölçüde izan, insaf ve vicdan sahibi kimseler olarak bayram yapmış sayabileceğimizi belirtmiştik. Öyle ki yazıyı da teknik imkansızlıklar sebebiyle bayram sonrasında yayımlama imkânını elde etmiştik.
Bu yazımızda ise kurban kelimesinin anlam dünyasında yolculuğa çıkacak; yakın, yakınlaşma, yakınlık veya kurb, kurbiyet, karib, gurbet kelimeleri arasındaki anlam ilişkileri üzerinde duracağız.
****
Tebrik
Önümüzde Kurban Bayramı var; bütün Müslüman kardeşlerimizin bayramlarını şimdiden tebrik ederim. Bayramın sağlık, huzur, esenlik ve barışa ve daha nice güzelliklere vesile kılmasını, vicdanların uyanmasını Yüce Mevlâ’dan dilerim.
***
Allah her şeyi güzel yaratmıştır. Zira Onun şânına çirkin şeyleri yaratmak yaraşmaz. Yarattığı her şey ya “bizatihi” güzeldir veya “neticesi itibariyle” güzeldir. Meseleye dünyanın bir imtihan yurdu olduğu cihetinden bakılınca bizatihi güzel olan da neticesi itibariyle güzel olan da bir bakıma güzellikte bir hâle gelmektedir.
Bayramlar, seyranlar, etkinlikler insanların birbiriyle yakınlaşması, kaynaşması adına güzel günlerdir. Kıymetini hakkıyla idrak edip değerini bilenler için bu böyledir. Kurban Bayramı arifesindeyiz. Bayram hazırlıklarımız, yolculuklarımız devam ediyor. Birçoğumuz hazırlıklarını tamamladı elbette. Bayrama hazır olmayan, hazırlıklarını tamamlayamayan, tamamlama imkânı bulamayan nice aileler söz konusu. Bayram hazırlıklarını istese de tamamlayamayacak olan, aralara cam bölmeler, beton duvarlar, sağır duvarların girdiği “kader”ler var ki çocuklar anneden ayrı, babadan ayrı, belki bir ninenin kucağında, dedenin sözlerinin gölgesinde ailesine hasret büyüyen çocuklar var. Elimizde bulunan her türlü imkân için o imkândan mahrum olanları düşüncelerimize ve dualarımıza misafir etmek en güzeli.
Bayram kelimesi, -kesin olmamakla birlikte- kökü “badram”dır ve zaman içerisinde “bayram” şeklinde söylenir hâle gelmiştir. Kelime bu bakımdan, Türkçemizin kadim kelimelerinden olup “büyük sevinç, sevinç vesilesi” demektir. Bayramda millet olarak hiçbir zaman topluca sevinemeyecek miyiz? Rabbim sevinçlerimize engel ne varsa hepsini ortadan kaldırsın inşallah!
Kurban da Arapça “krb” kökenden gelen ve kurb, kurbiyet gibi kelimelerle kökteş bir kelime olup “yakın olmak” anlamına gelir ki Allah’ın emrini bihakkın yerine getirerek Ona yakın olmayı hedeflemiş oluruz. “İbadet amacıyla hayvan kesimi ve bu maksatla kesilen hayvan”a Arapçada “Uhdiyye” adı verilir. Türkçede bu, kurbanlık kelimesiyle aynı anlamdadır. Bu anlamda kurban hem kurb (yakın) hem de kurbiyet (yakın olma durumu, yakınlık) anlamlarını da beraberinde taşır. Kurbiyetin hâl bakımından zıddı ise “gurbet”tir.
Gurbet, kelime anlamı olarak “Yabancı memleket, yad el” gibi anlamlara gelse de bu hâl, içerisinde yalnızlığı, kimsesizliği barındırması bakımından kurbiyetin zıddıdır. Nitekim dördüncü Halife Hz. Ali Radıyallahu anh) hadisi şeriflerde ifade edilen husus da bu yöndedir: "Cahiller çoğalınca bilginler garip olurlar."
Şeyh Edebalı da şöyle der: “Üç kişiye acı: 1.Cahiller arasında âlime. 2. Zenginken fakir düşene. 3. Hayırlı iken itibarını kaybedene.” Ne kadar da haklı öyle değil mi? Yalnızlığa ve ölüme terk edilen, masum ve mazlumların hâli de gariptir, gurbet içindedir…
Kurban, insanoğlu ile birlikte var olan bir kavramdır. Habil ve Kabil’in meselelerinden biri de “kurban”dı. O dönemin emrine göre herkes ekip biçtiği veya rızkına vesile ettiği ne varsa Yüce Mevlâ’ya onlardan armağan olarak sunması gerekir. Bu, onun kulluk vazifelerinden bir vazifedir. Kurbanın kabulü Yüce Mevlâ’ya yakınlığa bir delildir.
****
Her neye olursa olsun, kişinin yakınlaşma iradesi ve yaklaşma biçimi onun yakın olmak isteğine ulaşıp ulaşmamasında önemli rol oynar. İnsanın bütün fiillerinde geçerli olmak üzere içtenlik, samimiyet ve bu konuda ortaya koyduğu çaba onun hedefe ulaşmasını sağlar.
Yüce Mevlâ’ya yakın olma isteğimiz var; bu isteğimiz amellerimizle desteklenmeli. Aksi takdirde bu, sadece bir istekten öteye geçemez. Bu isteği, yeni dikilmiş bir fidana benzetirsek fidanın dikili olduğu alanın suyunun hazır edilmesi, toprağın zaman zaman havalandırılması fidanın yaşamasına vesiledir, sebeptir.
Kurban ile maksadımız, muradımız Allah’a yakın olmak ise bu sadece zilhicce ayının birinci yarısının ikinci yarısına mahsus olmamalı. O günler meselenin temelini oluşturmalı, sonraki günler ise aynı havanın devamını sağlayacak, önceki hâlin kuvvetlendirilmesini sağlayacak niteliktedir.
İnsanlar arası ilişkilerde bile alınan kararlar doğrultusunda hareket etmek veya adab-ı muaşeret dediğimiz görgü kuralları çerçevesinde davranışlar sergilemek esastır. Hâl böyleyken kâinatın yaratıcısı ve hâkimi Allah’a yakınlık duyarak yakınlık kurmak isteyenler de Allah’ın emir ve yasaklarına dikkat etmekle yükümlüdür.
Son hutbedeki ayet ve yakınlık
Allah adaleti, iyiliği, akrabaya bakmayı emir buyurur. Her hafta cuma günü, Cuma namazının hutbesinde okunan ayeti hatırlamalı (!). Hatırlamalı ki hatıralar hep Onu hoşnut edecek amellerle dopdolu olsun. Anlardan oluşan ömür bir bütün halinde samimiyet ve içtenlik yumağı olsun. “Muhakkak ki Allah adaleti, ihsanı, akrabaya karşı cömert olmayı emreder; hayâsızlığı, kötülüğü ve zorbalığı yasaklar. İşte Allah, aklınızı başınıza alasınız diye size böyle öğüt veriyor.” (Nahl, 90)
İnsanın neye yakınlık kurmak istediği de önemli tabi. İnsan bazen öyle durumlarla karşı karşıya kalır ki o an, Allah’a yakınlığı unutur da kullarına yakın olmayı tercih eder.
Toplum içerisindeki statüsü yüksek kulların hatırına, biraz da siyasi tarafgirliğinin etkisiyle hareket edenler, nice kulların kalplerini Allah’ın emir ve tavsiyelerine rağmen kırar. Suçu olmayan, bîgünah insanları hor ve hakir görür, onların kalplerini rencide eder. Bunu yaparken kul, kullarına yakın, Allah’a uzak, ırak olmayı tercih etmiştir.
Allahü Teâlâ, insana çok yakındır. İnsan, Allah’a çok uzak olsa, Onu hatırından çıkarmış olsa bile. Zira insanlar, günahlarını işlerken bile. İnsanın şahdamarı insana en yakındır ve hayatını idame etmesinde önemli bir görevi vardır. Allahü Teâlâ bu hususa da dikkat çekmek için Kur’an-ı Kerim’deki bir ayet-i kerimede şöyle buyurmaktadır: “Andolsun, insanı biz yarattık ve nefsinin ona verdiği vesveseyi de biz biliriz. Çünkü biz, ona şah damarından daha yakınız.” (Kâf, 16) Allah, insanlara yakın ama insanlar kulluklarını gereklerini yerine getirmekten ırak olduklarından kendilerine yakın olan Allah’a (celle celâlühü) uzak durmayı tercih ederler.
Asıl yakınlık ama kime
Yakınlık ve uzaklık biraz görece bir durumdur. Soy bakımından yakınlık ile duygu ve düşünce yakınlıkları bazen kesişim kümesini oluşturur. Hayat insana çok şey öğretir, öğrenmesini bilene!.. Muktedirlerin toplumu daha kolay yönetme ve yönlendirme adına toplum mühendislerinin marifetiyle son on yılda yaşatılanlar, -belki öncekiler de onların marifeti, kim bilir- nice soy bakımından yakın, en yakın yani akraba olanlar birbirine o kadar uzak kaldılar ki!.. Önce onların girişimleri sonra masumluklarını ortaya koymaya çalışan mazlumların birbirini anlamada duygudaşlık ve kaderdaşlıkları yakınlık kavramını bir daha düşünmemiz gerektiğini bize hatırlatmış oldu.
Bazıları insanlıklarını öyle yukarılarda konumlandırmış ki onlara göre “Kendinden başkası doğruları söyleme imkanına sahip değildir. Doğru sadece kendilerinin baktığı, durduğu yerdedir.” Bu bakış ve anlayış yanlıştır. Hakikatin farklı kişilerden sadır olabileceği unutulmamalı. Güneş evet, doğudan doğar ama batıdan da doğsa güneş güneştir! Biliyoruz ki kıyamet vakti güneş batıdan doğacaktır.
Denmiştir ki “Akrabanın akrabaya kimse bilmez n'etdiğin, / Akrabanın akrabaya akrep etmez ettiğin." Beyitte de ifade edildiği gibi akraba, kişinin toplum içerisindeki en yakınlarıdır, onlarla dayanışma içerisinde olacakken!.. Heyhat!..
Yakınlık, en yakınlık esasen duygu ve düşüncede yakınlık bağlamında kullanılırsa en doğrusudur. An olur ki soy yakınlıklarında ruhunuz sıkılır ve sıkıntıdan patlayacak hâle gelirsiniz. Ama duygu ve düşünce birlikteliği yaşadıklarınızda böyle bir hâl yaşanmaz. Hayatınızda ilk kez görmüş olsanız bile kırk yıldır tanışıyormuşçasına insana rahatlık hissi verdiğini duyumsayacaksınız. Bir de aynı davaya gönül vermişleri düşünün. Samimi olanları işin cabasıdır. Dava demişken gördük ve şahit oluk ki bazılarının davası sadece dünya menfaati imiş!..
Hak, hak hak!
Hasılı, yapıp ettiklerimiz bizi kime ve nereye yaklaştırır veya yaklaştırmaktadır? Kimden, nereden uzaklaştırmaktadır. Bu ve benzeri soruların cevabı bizi batıl yola giden kullara yaklaştırır veya yakınlaştırır ise bize eyvahlar olsun! Yok, yüce Rabbimize yaklaştırıyor ve bizi ona yakın ediyorsa o zaman istikamet üzereyiz demektir. Âlemlerin Rabbine her daim hamd ve şükür gerektirir.
Eskilerin duasıyla sözü tamamlayalım: “Hakk’ı hak bilip Hakk’a ittiba etmeyi, batılı da batıl bilip, batıldan içtinap etmeyi ve Hakk’ı ve hatırını her şeyin üstünde tutmayı cümlemize nasip eylesin!”