|   | 
  • Cevahir Kadri

    Yel Kayadan Ne Aparır?

     

    Başlığa aldığım sözü duymayan yok gibidir. Birçok hatip, konuşmalarında bu söze yer verir. Peki sözün ne anlama geldiğini biliyor muyuz? Dört kelimeden oluşan bu sözün dördüncü kelimesini belki herkes bilmeyebilir. Açıklayalım. TDK Güncel Türkçe Sözlük’te “aparmak” kelimesi, “alıp götürmek” olarak açıklanmış ve Evliya Çelebi’den alıntı bir sözle anlam desteklenmiş: "Geçme namert köprüsünden, ko aparsın su seni.". Kelimenin ağızlarda argo olarak “gizlice almak, alıp kaçmak” anlamıyla yaşadığı da ayrıca belirtilmiş.

     

    Evliya Çelebi’den alıntıyla verilen sözün, Seyahatname’deki anlatım çerçevesinde aslında Kanuni’ye ait olduğunu söylemek yanlış olmaz. Aslında söz, Seyahatname’de “Minnet ile kokma gülü al eline süseni/ Geçme nâmerd köprüsünden ko aparsın su seni!” şeklinde yer alır.

     

    Aparmak, son yılların hâlini, ahvalini anlatan önemli bir sözcük. Kimler bu canım ülkemden neleri apardılar, kimler kimlerin istikballerini, mallarını, mülklerini apardılar. Yetmedi canlarını, birlik ve beraberliklerini, huzurlarını, özgürlüklerini apardılar. Değerler yağması hâline geldi canım ülkem. Bir umacı masalı ile korkutulup ülkenin öz kaynaklarına, öz evlatlarına çullanan çullanana; ne hak hukuk, ne adalet!.. Hakları yenenlerin yaşadığı sefalet; hak yiyenlerde debdebe, iftira, gasp, şatafat, sefahet!.. Allah’a ve ahiret gününe, hesaba, kitaba inanıp bunların hiçbiri yokmuş gibi hareket ederek bir hayat sürme!.. “mış gibi” inanıp “mis gibi” hayat sürme bu devranın sahiplerinin yaptığı en güzel(!) iş!..

     

    Sosyal ilişkilerimizde, siyasi düşüncelerimizin, dünyaya, hayata bakış ve değerlendirmelerimizin etkisini yadsımak mümkün değil. Aslolan insani ve evrensel değerler çerçevesinde hareket etmektir. Ancak hayatın gereğini yapmayan, çok aceleci insanoğlu bu konuda da gerekli düşünmeyi, geniş ufka sahip bir anlayışı edinmeyi gerçekleştiremediğinden işlerinde aksaklıklar söz konusu olmaya devam ediyor.

     

    Aklını, mantığını harekete geçirmeyenler, başkalarının hazır düşüncelerini, düşünce görünümlü sözlerini, sloganlarını tekrar etmekten ve bundan dolayı da tavır ve davranışlarında yanlışa düşmekten geri kalmaz. İnandığı dinin apaçık emirlerini bile yok sayarak muhteris muktedirlerin, güç odaklarının, toplum mühendislerinin hazırlamış oldukları algılara figüran olmaktan öteye geçemeyen bu tipler, ufak da olsa resmi bir güce sahip olmuşsa, bazı konularda yetkili hâle gelmişse halk arasında çokça kullanılan sözle ifade edecek olursak “ne oldum delisi”ne dönüşür, burnu bir karış havada yürür. Mazlum ve mağdura üstenci bir eda ile kendince onları küçük görerek kendini göklere çıkarmanın yalancı ve saman alevi hazzını yaşar. Bu tiplere karşı söylenebilecek en güzel söz, Azerbaycan Türkçesinde yer alan “Yel gayadan ne aparar?” atasözüdür ki başlıkta Türkiye Türkçesine göre olanı verilmiştir.

     

    Azerbaycan deyince üstat Vahapzade’yi yâd etmemek olmaz. Güzel Türkçemizin o büyük şairine Allah rahmet eylesin, mekânı cennet olsun. O, sonradan görmelerin, “ne oldum delisi”lerin, yükseldikçe yükselenlerin daha da yüksekleri isteyen ama geçmişini de unutan psikolojisini, bakışını dizelerinde nakış nakış işlemiş. Dün ne idin bugün ne oldun, yarın ne olacaksın düşüncesini bilmeyen bu tipleri güzel güzel anlatmış. Bunlar, “Zirve Oldu O Özül” adlı şiirinden: “Önce tepeye, sonra/ Dağlara kalktı insan./ Bir vakit emeklediği,/ Süründüğü yerlere,/ Yüceden baktı insan.”

     

    Türk dünyasının ve Türkçenin en büyük şairlerinden Fuzuli’nin de benzer düşünce ve tavırlarda olanlar için söylediği şu dizeler ne güzeldir: “Pehlevanlar badpâler seğridende her yana,/ Tifl hem cövlan eder, amma ağacdan atı var.” yani “(Pehlivanlar, yel ayaklılar her yana koştuğunda, tıfıl (çocuk) da dolaşır, ama ağaçtan atı ile!). Bu sebeple düşünmeyen, akletmeyen, gelen bilgiyi sorgulamayanların beyni ve zihni boştur. Ruhları itibariyle de gelişimlerini tamamlamamıştır. Üstat Fuzuli’nin deyişi ile “tıfıl”dırlar, ağaçtan atları ile oyuna, koşturmaya devam ederler. Üzüntümüz şudur ki hüküm, mühür onun gibilerin elinde olunca halkımız, ülkemiz, vatanımız, insanımız kaybetmeye devam ediyor. Bütün bunları bilenlerimiz de çok, çok az!

     

    Bu ülkenin güzel insanlarının hayatın hangi devresinde olursa olsun zulme, haksızlığa uğradıklarında başlarını öne eymelerine gerek yok. Hakkın, haklının haksıza baş eğmesi, boyun bükmesi kabul edilebilir bir hâl değildir. Gücü elinde bulunduranların onları görmezlikten gelmeleri karşısında üzülmelerine, alınmalarına gerek yok: “Yel gayadan ne aparır?”

     

    Doğar elbet bir gün, güzellik sabahının günü. Karanlık gecelerin gelir sonu. Dünya bozkırları giyer rengârenk o güzel libası, gelir ve topluma hizmet eyler insanların en güzeli, en hası. Rahmet yağmurları sağanak sağanak yağar kupkuru çöllere dönüşen yüreklere. Ayazlı kışlardan sonra taşar akaklarından sular derelere, vadilere… Toprak ki suya kavuşur, toprak ki tohumla buluşur, toprak ki uyanır can sularıyla nice gülistanlar doğar, nice bostanlar semere verir de insanlık da kurtulur kıtlıktan. Cennet gibi yaratılan bu dünya cehenneme çevirdiğimiz bu hâlden aslına rücu eder. Her yer asude, her yerde huzur, her yerde esenlik olur. 

     

    İnsan dünü, bugünü ve yarını ile bir bütündür. O bütünlüğü sağlayan ise değerler ışığında akıl, mantık ve kalbin ortak hareket etmesidir. Ne sadece akıl ve mantık ne sadece kalp; bunların birlikteliği ile alınırsa yol, istikamet üzere demektir. Yoksa yol, yoldur yol olmasına ama, o yol seni nereye götürür? İşte kalp ve duyguların, güzelliğe ulaşma, erişme çaban aracın ve enerjindir, o araç ve enerji ile doğru yol üzere mesafe kat edip etmediğini akıl ve mantığınla kontrol etmen gerekir. Bunu yapmazsan istikamet ehli olamazsın. Yaptığın takdirde de başkalarının yanlışları sana asla zarar veremez. Nitekim Yüce Mevlâ kutlu beyanında böyle buyuruyor: “Ey iman edenler! Siz kendi sorumluluklarınıza dikkat edin. Siz doğru gittiğiniz takdirde yanlış yola sapanlar size zarar veremez. Hepinizin dönüşü Allah’adır ve yapmakta olduğunuz her şeyi o zaman Allah size bildirecektir.” (Maide, 105)

     

    Gerek yukarıda anlatılanlar gerekse ayet-i kerimedeki ifadelerden anlıyoruz ki “Yel gayadan ne aparır?” Sen aklını, mantığını, kalbini birbirini kontrol ve enerji aracı yap. Yolunu, yoldaşını, hâlini, haldaşını kontrol et. Sana düşen budur. Heva ve hevesine tabi olanlara, onlara tabi olmuşların yanlış hal ve hareketlerine aldırma. Sen elinden ve dilinden geldiğince hakkı ve hakikati önce yaşa, yaşadıklarını anlatmaya bak. Başkasının hakkına, hukukuna kendi hak ve hukukunu dikkat ettiğin ölçüde dikkat et. 

     

    Dünya yeli, ahiret kazancını berheva etmesin. Nefsin ve şeytanın arzularına kapılıp da fani dünyan için ahiretini berbat etme!.. “… hazer et, dikkatle bas, batmaktan kork. Bir lokma, bir kelime, bir dane, bir lem'a, bir işarette, bir öpmekte batma. Dünyayı yutan büyük letâiflerini onda batırma. Çünkü çok küçük şeyler var, çok büyükleri bir cihette yutar.” (Lem’alar, Said Nursi)

Kar360.com Kayseri-Trkiye ve Dnya gndemini takip edebileceiniz, nteraktif bir haber sitesidir. Yazlm ve Tasarm hizmeti www.tahamedya.com tarafndan yaplmtr.