“Yalanın, iftiranın, kişilik haklarına saldırının, itibar suikastlerinin alıp başını gittiği bu mecraların bir düzene sokulması şarttır. Bu millete, ülkeye bu tür mecralar yakışmıyor. Bu tür sosyal medya mecralarının tamamen kaldırılmasını, kontrol edilmesini istiyoruz. İnternet mecralarını kullananlar, suç işleme konusunda layüsel değildir. "
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın sosyal medyaya yönelik yukarıdaki sözleri üzerine bilgisayar, internet ve cep telefonu teknolojisi ile sosyal medyanın tarihi üzerine bir düşünce yolculuğuna çıkmak yararlı olacak. Bu yazımızda bilgisayar, sosyalleşme, cep telefonu ve sosyal medya üzerinde duracağım.
İnsan, sosyal bir varlıktır. Sosyal ilişkilerimiz toplumdaki statümüze göre farklılık arz eder. Hiç öğrencinin hayatı ile öğretmenin, doktorun, hâkimin ve güvenlik görevlisi olarak askerin, polisin hayatı bir olur mu? Her mesleğin kendine göre zorlukları ve kolaylıkları vardır. Toplumu yönlendiren mülki, idari amir konumunda olanların hayatı ile elbette, kademesine göre memur olanların hayatı bir ve benzer değildir.
İki insan bir araya gelince, bir şekilde iletişim başlar. İletişimin olduğu yerde de sosyal hayat devreye girer. Çünkü burada konuşma, tepki, tavır, eda vb. her türlü hareketimiz bizim sosyal yanımızı, tarzımızı hatta kişiliklerimizi ortaya koyar. Bu, esasen bizim sosyalleşmemizdir.
İnsan, her türlü iletişim vasıtaları ile sosyalleşmeye yol bulur. Sosyalleşmek önemlidir; toplum içerisinde nerede, nasıl bir davranış sergileyeceğimiz veya nerede hangi davranışı yapmamamız gerektiği hususu sosyal hayatımız adına önemlidir. Eskiden yüz yüze karşılıklı konuşma, türkü, şarkı söyleme sosyal etkinliklerimiz ve etkileşimlerimiz arasında yer alırken yazının kullanılmasıyla birlikte sosyal iletişimimiz farklı bir boyut kazandı ve iletişim sahasının tahtına da mektup gelip oturdu. Onun tahtı da bilgisayar ve internet teknolojisinin devreye girmesiyle sarsılmış oldu. Mektupla farklı boyuta taşınan sosyalleşme biçimimiz şimdi daha da farklılaşmış, daha farklı bir nitelik kazanmış oldu.
Farklı bir nimet: İnternet
Bilgisayar ve internet teknolojisi telefon teknolojisiyle birleştirilince iletişimimiz hiç de hayal edemeyeceğimiz bir boyuta taşındı. Türkiye, internet ile doksanlı yılların başında tanıştı: “1991 yılında, ODTÜ ve TÜBİTAK tarafından, internet teknolojilerini kullanan yeni bir ağın tesis edilmesi amacı ile bir proje başlatıldı. Projenin gerçekleştirilmesi ile, Ülkemiz, ABD - Ulusal Bilim Vakfı (NSF) ağına (TCP/IP protokolü üzerinden) ilk kez 1993 yılında internete bağlandı.” (internet.org.tr)
İnternetle ilk tanışmam Türkiye’nin tanışmasından yaklaşık üç yıl sonraya rastlar. O zaman şimdiki kadar yaygın olmadığından, internete girmek çok zor ve pahalıydı. Bilgisayarların da buna uyumlu olması (modem, ağ kartı vs.) gerekiyordu tabii. Servis sağlayıcılar interneti “saatli paketler” hâlinde pazarlıyorlardı; 50 saatlik, 100 saatlik vb. Şimdiki gibi geniş bant üzerinden değil, çevirmeli ağ sistemi ile bağlanılıyordu. Çevirmeli ağa bağlanmaya çalışırken ve bağlanma anındaki sesi hâlâ kulağımda yankılanır.
Doksanlı yılların sonunda internet daha da yaygınlaştı. Bununla birlikte yeni durumlarla tanıştı insanlar; web siteleri üzerinde chat odalarında (sanal) insanlar hayatlarında hiç görmedikleri, bilmedikleri kişilerle sohbet etme imkânına kavuştu. Kim, kimdi belli değildi ama insanlar, nickname yani müstear/takma isimlerle o sanal sohbet odalarında yazışıyorlardı. Bu sohbet sitelerinde yazışıp daha sonra gerçekten tanıştığım arkadaşlarım vardır ve onlarla iletişimimiz hâlen devam etmektedir.
Bir yandan da iletişimin tahtına oturan mektup, biraz biçim ve nitelik değiştirerek yerini elektronik mektuba yani “elmek”e, e-postaya, e-maile bırakıyordu. İnsanlar artık kâğıt kalem kullanmaksızın bilgisayar ve internet ortamının imkânlarıyla dilek ve isteklerini elektronik ortamda birbirlerine iletiyor, dosya alışverişinde bulunuyorlardı. Şimdilerde olduğu gibi o zaman da ücretsiz e-posta hizmeti veren kuruluşlar vardı. Kuruluşların bazısı günümüzde adı sanı bilinmez oldu, o zaman bilinmeyenler şimdi en çok bilinenler arasında yer aldı. Sanal sohbet imkânını e-posta hizmeti veren servis sağlayıcılar/siteler de veriyordu. Çevrim içi/online/hatta olduğunuzda yazışma imkânınız vardı.
Ücretsiz web sitesi hazırlama programları, belli miktara kadar (mb) web sitesi edinme hizmeti veren servis sağlayıcı siteler yer aldı hayatımızda. O dönem hazırlanan siteler elbette şimdikilere göre çok basit ve sadeydi. İnternet sayfaları arttıkça içerikler çeşitlendi ve çoğaldı.
Zamanla hangi sitede, ne var sorusunu akla getirdi. İnsanların bilgiye erişimini kolaylaştırmak adına “arama motorları” devreye girmişti. Arama motorları bugüne göre çok daha fazla ve farklıydı. İki binli yıllarda kurulan ve sürekli bir gelişim gösteren, bugünlerde hemen hemen herkesin vazgeçilmezi olan arama motoru ile diğerlerinin esamesi artık okunmaz oldu.
Ve bireyin çiçeklenmesi: sosyal medya
İki binli yıllara gelindiğinde alt yapısı web siteleri ile devam eden sosyalleşme, bu alanda çalışanların, insanların bu yöndeki ihtiyaçlarını, sosyal açlıklarını keşfetmeleriyle birbiri ardına farklı isim ve özelliklerde sosyal ağlar bitmeye başladı. Bugün sosyal medya denince aklımıza hemen Facebook, Twitter ve İnstagram geliyor. Oysaki bunların yanında Worpress gibi bloglar, mikro bloglar, sanal oyunlar, forum siteleri, sanal sözlükler, Whatsapp, Linkedin, Skype, Pinterest, Wiber, Google+, Flickr, Foursquare, Tumblr vb. ağların da azımsanmayacak sayıda kullanıcısı söz konusudur.
Öte yandan cep telefonu teknolojisi ile doksanlı yılların ortasında tanışan Türkiye, 2007’ye geldiğinde akıllı telefon teknolojisinin temeli olan İPhone ile âdeta “çağ atlayarak” GSM görüşmelerinde farklı bir boyuta ulaştı. Bunu Android yazılımları destekleyen teknolojiler izledi, bu teknoloji daha yaygın hâle geldi. Bilgisayar, internet teknolojisinin cep telefonu teknolojisi ile birleşimiydi aslında bu. Böylelikle cep telefonlarımız, bilgisayar ötesi bir anlam ifade eder hâle geldi. Çünkü, bilgisayarla yapılabilen ne varsa hepsi, elimizin altında bulunduruverdiğimiz cep telefonlarımızla yapılabiliyordu artık.
Telefonum olmadan asla
Bugün, cep telefonlarımızla asgari bütün bankacılık işlemlerinin, bazı resmi işlemlerimizin yanı sıra, sosyal ağlarda yazma, yazılanı okuma, sorulana cevap verme, vb. birçok işlemi yapabiliyoruz. Sosyal medyanın bu kadar yaygın ve etkili oluşunda cep telefonu teknolojisinin etkisi şüphesiz çok büyüktür. Çünkü insanlar bilgisayarını istedikleri yere götüremezler, sürekli olarak yanlarında taşıyamazlar ama cep telefonu olmadan bir kişinin bir yere gitmesi asla mümkün değil artık. Bugün, cep telefonunu yanına almadan evden çıkan biri evin anahtarını, parasını, nüfus cüzdanını vb, dışarıda en çok neye ihtiyaç duyarsa onu unutmuş gibi kendini “yalın” ve “yalnız” hisseder. Onun için günümüz insanı cep telefonuna su, oksijen gibi ihtiyaç duyar ve onları her zaman yanında bulundurmak ister. Bu öyle bir hâl almış ki nomofobi (cep telefonu yoluyla iletişimden kopmaktan aşırı korkmak) adı verilen bir hastalıkla malul olanlar bile varmış.
Herkes kendi karakterini sergiler
Sosyalleşme, bilgisayar, internet ve cep teknolojisinin seyri bu şekilde. Peki, insanımız bu teknolojileri kullanırken normal hayatta olduğu gibi, değerlerle imtihanını nasıl veriyor acaba? Hemen belirtmeliyim ki hayatta olduğu gibi bu sanal ortamlarda da herkes kendi karakterinin gereğini yerine getirir. Bülbül olan, güle hasretiyle yanıp tutuşur ve şakıdıkça şakır. Karga, saksağan her yerde aynı özelliği gösterir, sansar, çakallar da öyle. Fıtrat değişir mi asla! İnsan yedisinde ne ise yetmiş yedisinde odur derler. Değişen sadece hayatı nasıl yaşadığındır, inançlarındır, değerlerindir.
Bir düzenlemeye ihtiyaç var mı?
Elbette en kötü düzen, düzensizlikten iyidir. Hiç kimse bir başkasına iftira atma, haksızlık etme, karalama, yalanlar üzerinden algı oluşturma, hakaret etme özgürlüğüne sahip değildir. Bunlara yönelik tedbirler mutlaka alınmalıdır, buna hiç kimse karşı çıkmaz zaten. Evrensel hukuk kurallarının işlediği, adaletin gerçekten var olduğu bir sistemde bunların yapılması elzemdir. Ancak insanlar, çıkarılan yasaların ne kadar adilane uygulanacağı konusunda endişelidir. Çıkarılan yasalar, kimsesizlere karşı kimse olabiliyor mu, hakimler ve savcılar kararlarını bu yönde alabiliyorlar mı, bütün mesele bundan ibarettir aslında. Adalet dağıtmayan bir sistemden hiç kimseye hayır yoktur.
Çıkarılan yasalar, var olan diğer yasalarda olduğu gibi güçlüye yapılanı “hakaret”, güçsüze yapılanı “düşünce özgürlüğü” şeklinde yorumlanır ve öyle uygulanırsa topluma asla huzur getirmez. Birtakım muktedirler bundan hoşnutluk duysalar da bu, halk için sürdürülebilir bir barış ortamı asla sağlamaz. George Orwel’in 1984 romanındakine benzer bir ortam oluşturulmak isteniyorsa bu yönde yapılacak çalışmalar insanımızı daha da huzursuz edecektir.
İşin özü, yeni bir yasa çıkarılmasına bile belki ihtiyaç yoktur. Bunu elbette hukukçularımız daha iyi bilir ancak var olan yasalar adilane uygulanmış olsa bu mecrada işlenen türlü suçlar asla cezasız kalmayacak, birçoğu bunları işlemeye tevessül dahi edemeyecektir.
Sosyal medyanın okul özelliği
Sosyal medya günümüzde bir ihtiyaçtır. İnsanların farklı fikirleri edinme, öğrenme adına çok özgür ortamlardır. Diğer alanlarda olduğu gibi özgürlüğün sınırları bellidir. Hakaret, iftira, terör, dehşet içermeyen her türlü düşünce serbest olmalıdır. Bu sayılanlar da keyfi yorumlara, siyasi bakışlara göre değil evrensel hukuk kuralları çerçevesinde yorumlanarak yasalar uygulanmalıdır.
Allah insanları farklı farklı yaratmıştır; düşüncelerinin farklı farklı olmasından daha doğal ne olabilir ki! Her insanın düşüncesini özgürce paylaşabildiği bir ortam, aynı zamanda insanların yeteneklerinin ortaya çıkmasına vesiledir. Yaşayarak görüyoruz ki internet teknolojisiyle birlikte sosyal ağlarda nice nice kalem erbabı ortaya çıkmış; şiirlerini, nesirlerini yayımlama imkânını elde etmişlerdir. Eserlerini matbu, kâğıda basılmış olarak kitap formunda bir araya getiremese de web sayfalarında binlerce okurun istifadesine sunmuştur, sunmaktadır da.
Sosyal medya bugün bir okul olma vazifesini de ifa etmektedir. Birçok genç bilgileri görsel ortamda alıp öğrenmektedir. Bugün adına x,y,z … ne kuşağı dersek diyelim, artık, gençleri sosyal medyasız düşünmek çok zordur. Onları dar kalıplar içinde düşünmek imkânsızdır. Bugüne kadar yetişme tarzları onların bu ortamdan asla vazgeçmeyeceklerini ortaya koymaktadır.
Salgın ve ona karşı korunma (pandemi) sürecinde uzaktan eğitim ders anlatımlarının ihtiyaç olarak belirmesi ve salgın tedbirlerinin uygulanması bu sosyal medyaya olan ihtiyaç daha da artırmıştır. Bu sosyal ağlar sayesinde, oralarda oluşturulan gruplarla eğitim, sanal gerçeklik içerisinde devam ettirilmiştir. Yeni neslin vazgeçilmez okuludur artık sosyal medya. Bu okul, gençlere bir telefon kadar uzak, telefonları ise gençlere hiç mi hiç uzak değildir. Bu da gençlerin bu okulla daima içli dışlı oldukları/olacakları anlamına gelir.
Bir yasa çıkarılacaksa bu, eskilerin bir şeyi tanımlarken söyledikleri “efradını cami, ağyarını mani” olan bir mantıkla yapılmalıdır. Aksi takdirse huzuru bir kez daha dinamitlemiş oluruz ki toplumumuz adına bu oldukça sakıncalı bir durumdur. Halkın huzurunu kimsenin bozmaya da hakkı yoktur.