Bilinçli bir Müslümanın şu dünyada yapması gereken işlerin başında başta kendi nefsi olmak üzere, “emr-i bi’l-mağruf, nehy-i ani’l-münker” yani “iyilikleri emredip insanları kötülüklerden sakındırmak” gelir. Bu, İki Cihan Güneşi’nin dünya semasında parlamasından beri böyledir. Kıyamete kadar da böyle olmaya devam edecektir.
Müslüman bilir ki hidayetine vesile olduğu kişi/lerin kazanacağı sevapların bir o kadarı da kendisine verilecektir. Ve yine hadislerin haber vermesiyle bilir ki “Bir insanın hidayetine vesile olmak, yüz kızıl tüylü deveden veyahut üzerinden güneşin doğup battığı bütün toprakların fethinden daha hayırlıdır.” (Buhari, 7/3468)
Şimdi, akıllı bir Müslümanın durup düşünmesi, bu hususta neler yapabilirim diye aklını yorması gerekmez mi? Aklını yoranların bir araya gelip hep birlikte neler yapılabilir diye birtakım “istişare”lerde bulunması lazım gelmez mi? Elbette lazım gelir. Bilinçli Müslümanlar bunu yapmışlar zaten. Yapmışlar ki bu yazımızda bahsedeceğimiz bazı çalışmalara imza atmışlardır. Allah onların cümlesinden razı olsun.
Eskilerden gelen bir söz vardır “Karanlığa küfredeceğine, bir mum yak!” diye. Bu sebeple zulmü, küfrü ortadan kaldırmaya yönelik olarak kim bir adım atmışsa, insanlığın hayrına bir damla göz yaşı akıtmışsa elbette onlara hayır duacı olmak, yazılarımızda onlardan bahsetmek bize düşen bir ödevdir.
Önceki yazımızda başladığımız doksanlı yılların müzik faaliyetlerinden bazılarını, bu yazımızda da anlatmaya, hatırladıklarımız, bildiklerimiz oranında devam ediyoruz. Bazı isimleri, yanlış konumlandırmış olabiliriz, o isimlerin bizi anlayışla karşılayacaklarını ümit ediyoruz.
Geçen haftaki “Yitik Sevdanın Yolunda (I)” başlıklı yazımızda “milliyetçi-muhafazakâr” camiaya hitap eden sanatçıları ele almıştık. Yazının yayımlanmasından sonra, o yazıda anılması gereken bir isimin sehven unutulmuş olduğunu fark ettim: Uğur Geylani Işılak. Bazı siyasi partilerin seçim çalışmalarında kullanılmak üzere imza attığı eserlerle -Dombıra gibi- ve beraberinde bazı tartışmalarla hatırladığımız, daha sonra aynı siyasi partiden milletvekili seçilen bir isim Uğur Geylani Işılak.
İlk albüm çalışmalarında Geylani ismini de kullanan Işılak, daha sonraları bu ismi kullanmaktan vazgeçer. İsminin parlamasında etkileyici sesinin elbette katkısı olur ama onu asıl tanıtan önceleri haktan, adaletten, hak hukuktan yana tavır koyan, hakkaniyet temalı eserleri albümünde yer veren bir “sanatçı duruşu” sergilemesidir. Birçok müzik şirketiyle çalışan Işılak’ın ilk albümlerinden bazıları: Vatanın Kurbanıyım (1988),Gönül Türküsü / Yürüyelim Yiğitler (1990), Şafak Özlemi (1991),Duy Sesimi (1996),Yürüyelim Yiğitler (1997),Dönen Alçak Olsun (1998),Söyleyeceklerim Var (2000), Yıldırım Gibi (2001),Haydi Anadolu (Single) (2002). Sanatçının bundan başka çalışmaları da söz konusu. Bunlar ilk dönem eserlerinden bazıları, geçelim.
Biraz da ‘Yeşil Aşk’
Okumakta olduğunuz bu satırlarda anlatacağım sanatçıları “sufi-muhafazakâr” olarak nitelendirmek yanlış olmaz. Bin yıldır Anadolu geleneği içerisinde Türk tasavvuf musikisi hamurunda yoğrulan sufi müzik, bilindiği gibi köklü bir geçmişe sahiptir. Hoca Ahmet Yesevi’nin dergâhından başlayan bu sufi anlayış, onun talebeleri olan alperenler vasıtasıyla Orta Asya’da, Anadolu’da, Balkanlarda yayılmış, gönüller fethetmiştir. Bu anlayışın müziği de ruhların sefa ve huzur bulmasına vesile olmuştur.
“Yeşil Aşk” albümünün yapımcısı Yeni Asya. Albüme katkı veren sanatçılar Dursun Ali [Erzincanlı], Muhsin Bay ve Bilal Şaner. Albümde yer alan eserlerin sözleri albümü hazırlayan sanatçılara ait olsa da pek çoğu Grup Kardelen’e ait. O dönemden beri etkilenerek dinlediğim, sözleri Abdülkadir Akgündüz’e ait olan “Üsküdar’da Kış” eser bana göre bu albümün en beğenilenlerindendir. “Kar yağdı Üsküdar’a/ Beyazlık ruhu sardı/ Üsküdar’ın saçları/ Bu kış erken ağardı” sözlerle başlayan eserin bestesi de sözleriyle uyumlu. Belki de ruhu bu kadar etkileyecek biçimde sarmasının ardında bu uyum vardır.
Her insan başladığı güzel noktada sabit duramıyor, savrulup gidiyor dünya menfaatinin peşi sıra. Nice nice sanat insanlarını bu savruluşta görmek sanat adına hüzün verici bir durum.
‘Yitik Sevda’
Bu müzik yazısı serisine ilham olan albümün adıdır aynı zamanda. Yapımcılığını Safa Vakfı’nın üstlendiği, iki ilahiyatçı yazar ve akademisyen Mehmet Emin Ay ve Mustafa Demirci’nin birlikte hazırladıkları bu albüm de doksanlı yılların en çok ilgi gören albümlerden. Bu yıllarda hazırlanan albümleri, besteleri, söz yazılarını çok anlamlı ve samimi buluyorum. Bu albümdeki eserler de öyle, besteler de!..
Yitik Sevda albümünde yer alan bestelerin sözleri Mehmet Akif Ersoy, Süleyman Arif Emre, Şeyh Esad Erbilî gibi tanınmış simaların yanı sıra, sözlerini sanatçıların yazdığı eserler de yer almaktadır. Albüme ismini veren Yitik Sevda’nın sözleri Mikail Tunç’a, bestesi Mustafa Demirci’ye ait: “Hasret ötüşleri bitmeyen kuşlar/ Yitik sevdamızı getirin artık./ Allah'ın yoluna konulan başlar/ Yitik sevdamızı getirin artık.”
Albümde yer alan diğer önemli eser, “Aydoğdu Üzerimize” başlığını taşır. Eser, Hz. Peygamber’in (sallallahu aleyhi vesellem) Mekke’den Medine’ye hicreti sırasında Medine’de Müslümanların hep birlikte söylediği “Tale’albedru Aleyna” adlı ilahinin Türkçesi olma özelliğini taşıyor. Ayrıca, bestesini İlhan Öskeçeci ve güftesini M. Demirci’ye ait “Ey Sevgili” başlıklı eser de en çok beğendiklerimden. Sözlerinden bazıları: “Özleminle kurudum, döküldü yapraklarım/ Ruhuma hayat veren baharımsın sevgili./ Nağmesi ah olan inleyişle anarım,/ Beni bu ateş ile yakansın ey sevgili.//… Kokladım bir kere güle meylim kalmadı,/ Canımı seni buldum cana sevgim kalmadı/…”
Her albümü bütün eserleriyle birlikte tanıtmak güzel olurdu, lakin buna imkân yok. Ancak bazı önce çıkan eserleri, katkı veren sanatçıları ve söz yazarlarını belirtip geçebiliyorum.
Doksanlı yıllarda bu bağlamda öne çıkan sanatçılar Hafız Murat, Hasan Kılıçatan, Ali Ercan, küçük kızı Seher’le birlikte albüm hazırlayan Ali Toprak, Feyzullah Koç ve özellikle Erkan Mutlu.
Erkan Mutlu da sufi müzik tarzında özgün eserler ortaya koymuş nadide sanatçılarımızdandır. İlk albümünü 1992 yılında “Sonsuzluğa Hasret” adıyla çıkaran sanatçının takip eden on yılda çıkardığı diğer albümleri: “Serdengeçtim, Sonsuzluğa Hasret 2, Toprak Rengi Bir Hayal (Enstrumantal), Gitmeye Geldim, Kervansaray (Enstrumantal), Gönül Dili, Gönül Dili 2, Hu” Sanatçının bunlardan başka albümleri de elbette var.
İsimlerini zikrettiğim albüm ve sanatçıların yanı sıra Savni Sami Özer, İsmail Bülbül, Çinuçen Tanrıkorur gibi sanat insanlarının çalışmaları kayda değer nitelikte. Meselâ, Çinuçen Tanrıkorur’un “Aziz Mahmud Hüdayi Çârgâh Faslı ve İlahileri” adlı nitelikli albüm çalışması var. Albümün yapımcılığını İBB İstanbul Kültür ve Sanat Ürünleri Tic. A.Ş. adına Şenol Demiröz üstlenmiş.
Doksanlı yılların öne çıkan sanat insanlarından Mehmet Emin Ay, Mustafa Demirci, Erkan Mutlu’nun yanı sıra Mehmet Çelikdemir, Reşit Muhtar, Grup Yeniçağ (F. Özgür Kale, Serdar Kiper, Ö. Faruk Narlı), Latif Öz, Ertuğrul Erkişi gibi özgün eserlere imza atan sanatçılarımızın isimlerini de zikretmeliyiz. Mehmet Çelikdemir ve Reşit Muhtar halk müziğinin formlarını esas alarak millî manevi duyguları besleyen şiirleri besteleyerek albümler hazırladılar. Çelikdemir, aynı zamanda müzik öğretmeni oluşu sebebiyle çalıştığı kurumlarda çocuk koroları kurmuş, koronun çalışmalarını Gül Sultan, İnci Soluklar, Kedi olarak albüm hâline getirmiş kıymetlerimizdendir.
Ve ‘Yeniçağ’
Grup Yeniçağ hakkında turkcebilgi.com’da, “Güçlü bir müzik altyapısına sahip, newage formunda Türkçe sözlü eserleri ile dikkat çeken bir Türk Müzik grubu. Yeniçağ; üç yakın dostun (ruh üçüzünün; Ferhat Özgür Kale, Serdar Kiper ve Ömer Faruk Narlı) 15-20 yıllık birliktelikleriyle oluşan temelli, kendilerinde tezahür eden his ve duygu yoğunluğu ve bundan müteşekkil geliştirdikleri ortak bir anlatımı veya müzik dilini, benzer dalga boyundaki dostlarla paylaşım projesidir.” diye not düşüldükten sonra grubun albümlerine dair bilgilere yer verilir.
Grup Yeniçağ’ın ilk albümü Şarkımız (1994) adını taşır. Albüm, adını Necip Fazıl Kısakürek’in şiirinden alır. Bu albümün en ses getiren iki eseri, güfteleri Necip Fazıl Kısakürek’e ait olan Şarkımız ve O Erler Ki adlı bestelerdir. Grup daha sonraki çalışmalarını Azap, Gölgeler, Sebep isimli albümleriyle paylaşır.
‘Tasavvufi Türküler’
Latif Öz ve Ertuğrul Erkişi doksanlı yıllarda adını duyurmuş diğer sanatçılardan. Her iki sanatçımız da Ege Üniversitesi Devlet Türk Müziği Konservatuarı Ses Eğitimi Bölümü mezunlarından, mektepliler yani. Âdeta işin “okulunu okumuş, kitabını yazmış”larından. Onlar, ilk çalışmalarını 1995 yılında “Hicran ve Ümit” isimli bir albümle bir araya getirerek müzik dünyasına adımlarını atarlar. Daha sonra, Latif Öz kendi albümlerini Ertuğrul Erkişi de kendi albümlerini hazırlar. Zaten biri Türk halk müziği diğeri Türk sanat müziği formuna kendisini daha yakın bulur. Eserlerini de o formlara yakın verirler. Sanatçı Latif Öz’ün kendi simiyle Öylesine, Yaprak Sarması veTasavvufi Türküler adını taşır.
Ertuğrul Erkişi’nin bestelediği güftesi Akın Arslan’a ait olan “Anne” adlı eser o yıllarda zirve yapar. Sanatçı bunu TRT’de seslendirir. Hatırladığım kadarıyla şef Kutlu Payaslı, eserin icrasından sonra gelen alkışlar üzerine, “Bir sanatçı grubunun başka bir sanatçı bu kadar içten ve uzun süre alkışladığına ilk defa şahit oluyorum!” diyerek hayretini dile getirir. Bu söz, Erkişi’ye alkışlardan bir buket olup ileriki müzik hayatına büyük bir enerji katar. Erkişi, albümlerini 2000’li yıllarda çıkarır.
Bosnalı sanatçılar
Doksanlı yılların sanatçıları arasında yurt dışından iki ismin adını anmalıyım: Bosnalı Hafız Burhan Şaban ve Hafiz JahJa İmamovic. Hafız Burhan’ın Türkiye piyasasında Hasret adlı albümü söz konusudur. Tasavvufi ilahileri içeren albümüyle de Hafiz Jahja İmamovic de albümünü Bosna-Hersek’te çıkarmış, daha sonraları adından söz ettirmiştir.
Bosna-Hersek deyince hatırlanması gereken Saraybosna Fatih Sultan Mehmet Korosu. Boşnak, Hırvat ve Sırp öğrencilerden oluşan kalabalık grubun birçok dilde ilahiler söylemesi verdiği konserlerde halkın büyük sevgisini kazanmıştır.
Doksanlı yıllarda yazımın başında belirttiğim bilinç içerisinde her camiadan insan, elini taşın altına koymuş, müzik sahasının önemli olduğunun farkına varmış, yeni ve özgün eserler üretmenin yoluna girmiştir. Günümüzde adını sıkça duyduğumuz birçok sanatçı ilk eserlerini doksanlı yıllarda vermiştir.
Rabbim hayra koşan, hayırda ve hayırla koşanların yardımcısı olsun! Karanlık ruhlara ve güruhlara fırsat vermesin!