Kayseri evliyâsından. 1734 (H.1147) yılında Konya'nın Akşehir kazâsında doğdu. Bu sebeple Kayseri'de Akşehirlizâde Osman Efendi Hoca diye şöhret buldu. 1811 (H.1226) yılında Kayseri'de vefât etti.
Babası Akşehirli Mahmûd oğlu Abdullah'tır. İlk tahsilini Akşehir'de tamamladıktan sonra on üç yaşında Kur'ân-ı kerîmi ezberledi. Sonra dört yıl kadar Akşehir'de sarf ve nahiv öğrendi. Karahisar'a ve oradan Konya'ya gitti. Konya ve Kayseri'de çeşitli âlimlerden dersler aldı. 1755'te İstanbul'a giderek Ruûs-ı Hümâyûnimtihânına girdi, ehliyetini ispat ederek doğum yeri olan Akşehir'e geri döndü. Akşehir'de Reisü'l-Kurrâ Sinoplu Hâfız Mustafa'nın dersine devam etti ve Kur'ân'ın yedi okunuş şekli olan kırâat-ı seb'ayıtahsîl etti.
Hâfız Osman Efendi daha sonra büyük âlim Hâdimî Efendiden ders almak üzere Konya'nın Hadim kasabasına geldi. Ancak talebelerin çokluğundan ders halkasında uygun bir yer bulamadı. Câmi-i şerîfin minberi üzerine çıkarak oradan dersi takip etmeye başladı. Bir gün ders esnâsındaHâdimî Efendi talebelerine; "Mübtedâ ile haberin, ikisinin birden hazfi câiz midir? (Özne ile yüklemin her ikisini birden cümle içinde ortadan kaldırmak mümkün müdür?) diye sordu. Talebeler ne cevap vereceklerini düşünürlerken minberde oturan Osman Efendi, Zâriyâtsûresinin 48. âyet-i kerîmesini okudu. Bunun üzerine kendisini çok takdir eden Hâdimî Efendi, ona ders halkasının en önünde yer verdi. Böylece zekâ ve istidâdını ortaya koyarak güzîde talebeler arasına katıldı. Hâdimî Efendinin ders ve sohbetleriyle ilimde kemâl derecesine kavuştu.
Hocasından icâzet aldıktan sonra yine onun işâreti üzerine yanında müderris arkadaşı Hoca Ahmed Efendi de olduğu hâlde Kayseri'ye gitti. Yolculuk sırasında, bir akşam üzeri, bir çobana misafir oldular. Çoban Baba, bunlara akşam yemeği olarak bulgur pilavı getirdi. Yemeği yedikten sonra yatsı namazını kılarak yattılar. Cemâatle sabah namazını edâ ettikten sonra, Çoban,misâfirlerine; "Hepimiz duâdan evvel kalbine bir şey alsın da o isteklerimiz için hemen birbirilerimize duâ edelim." dedi. Hepsi ayrı ayrı bir şeylere niyet ederek dua ettiler. Sonradan izn-i ilâhî ile oradaki duâlarınkabûleşâyân olduğunu anladılar.
Hâfız Osman Efendi ile Ahmed Efendi Hoca, Kayseri'ye geldiklerinde Kurşunlu Câmi civârında bir medresede kalmaya başladılar. Bu iki müderris hoca uzun bir süre medresede talebe okutup ilim yaymaya çok gayret ettiler. Fakat bir türlü Kayseri halkının rağbet ve hürmetini kazanamadılar. Arkadaşı Ahmed Efendi mesleğini değiştirip ticaretle uğraşmaya başladı ve Kayseri'den ayrılarak başka diyarlara gitti.
Hâfız Osman Efendi ise daha çok Kayseri dışından gelenlerin bulunduğu talebeleri okutmaya devam etti. Fakat günden güne Hoca Efendinin talebeleri çoğalmaya başladı ve kısa zamanda yüzlerce talebesi oldu. Kayseri halkı da Hoca Efendinin ilimdeki derecesine vâkıf olduktan sonra kendisine fevkalâde hürmet ve tazim göstermeye başladı. Hattâ kendisine rahat etmesi için bir ev ve daha büyük bir medrese inşâ ettiler. Ancak Hâfız Osman Efendi bir müddet sonra memleket hasreti sebebiyle Akşehir'e gitmek üzere hazırlık yaptı. Eşyalarını develere yükledi. Fakat tam yola çıkacağı esnada bu haberi duyan Kayserililer böyle ilim ehli bir zâtı bırakmak istemediler, pek çok yalvarmadan sonra fikrinden caydırdılar.
Böylece halkın ısrarıneticesinde kesin olarak Kayseri'ye yerleşen Hâfız Osman Efendi orada evlendi. Yüzlerce talebe yetiştirdi. Bunlardan pek çoğu ilimde yüksek derecelere kavuştu ve icâzetle şereflendi. Kayserililerin bu kadar sevgi ve itimadını kazanan Hâfız Osman Efendi, çok geçmeden de Sultan Üçüncü Selîm Han’ın emri ve fermânıyla Kayseri Müftülüğüne getirildi. Senelerce bu vazifede kalan Osman Efendi halka vaaz ve nasihatlarda bulundu. Tesirli sözleri ile halkın İslamiyet’e olan bağlılığını pekiştirdi, yaşayışlarını dinimize uygun hâle getirdi. Müşküllerini çözdü.
1811 (H.1226) senesinde vefât eden Hâfız Osman Efendi, Kayseri'de SeyyidBurhâneddîn Türbesi civârında defnedildi. Kayserililer bugün dahi kabr-i şerîfiniziyâretlerûhâniyetindenistifâde etmektedirler.
KAYNAKLAR: [1) Kayseri Ulemâsı; s.38-392) Kayseri Meşahiri; s.55](ehlisunnetbuyukleri.com sitesinden iktibas edilmiştir.)
Gül bahçesi
* Yalan söyleyen, başkasını aldatsa dahi, ma’nen yinekendisi aldanmıştır.
* Sana haset edenlere mukâbele etme. Hassâdın hasedisana değil sendeki ilim ve kemâledir.
(Seni kıskananlara karşılık verme. Çünkü onların kıskançlığısana değil sendeki ilim ve olgunluğadır.)
* Şefkât, hazine-i medeniyetin, herkesin iştirâyakudretyâpolamayacak bir cevher-i giranbahâsıdır.
(Şefkât, medeniyet hazinesinin, herkesin satın almaya güçyetiremeyeceği çok pahalı ve değerli bir cevheridir.)
* Sabır ve kanaatle me’lûf olamayanlar hayât-ı istikbâllerinipençe-i felâkete teslime müheyyâ olmalıdır.
(Sabırlı ve kanaatkâr olmayı huy edinmemiş olanlar, geleceklerinifelâketin pençesine teslim etmeye hazır olmalıdırlar.)
Hakikat Çiçekleri, Ali Emiri Efendi
YORUMLAR
YORUM YAP!
Yorumlarınız editör onayından geçtikten sonra yayınlanacaktır. Küfür, hakaret, büyük harf ve kişi ve kurumları rencide edici yorumlar onaylanmamaktadır.