09.05.2014 tarihli Cuma Hutbesi
İSLAMDA VAKIF MEDENİYETİ
Muhterem Kardeşlerim,
Okuduğum ayeti Kerime?de Rabbimiz şöyle buruyor: ""Mallar ve evlatlar, dünya hayatının süsüdür. Baki kalacak salih ameller ise, Rabbinin katında, sevap olarak da ümit olarak da daha hayırlıdır1". Peygamber Efendimiz (s.a.v.) ise okuduğum hadis-i şerifte şöyle buyuruyor: "Kişi öldüğü vakit üç sayfası hariç amel defteri kapanır. Açık kalan amel sayfalarından biri sadaka-i cariyedir, diğeri insanların faydalanacağı bir ilimdir, üçüncüsü de kendisine dua eden hayırlı bir evlattır2".
Vakıf, insanlıkla birlikte var olan, fakat İslâm ile birlikte yaygınlaşan iyilik, şefkat ve dayanışma duygularının teşkilatçılık ruhuyla bütünleşmesi sonucu, şaha kalkan bir hukuk abidesidir. Vakıf, yaratandan ötürü yaratılanlara merhamet, şefkat ve sevginin, müesseseleşmiş şeklidir. Gaye, yaratılan her şeye Allah için şefkat, merhamet ve tebessümle yaklaşabilmektir. Canını ve malını Allah için hîbe edebilme, cenneti satın alabilme gayretidir. Aslında Yaratıklara şefkat ve merhametin müesseseleşmiş boyutu da vakıflardır.
Kardeşlerim,
İnsanları vakıf kurmaya sevk eden sebeplerin başında, insan ömrünün bir gün gelip biteceğini, bu dünyada sahip olunan her şeyin insana ahiret hayatını kazanmak için verildiğini anlatan dini naslardır. Nitekim dünya hayatının fâniliği konusunu Yunus çok güzel ve veciz bir şekilde ifade etmektedir:
Mal sahibi, mülk sahibi, Hani bunun ilk sahibi? Mal da yalan, mülk de yalan, Var biraz da sen oyalan!
Bilinmelidir ki, İslam dünya ve servet düşmanı değil, dünyaperest olmanın düşmanıdır. Abdulkadir Geylânî hazretlerinin buyurduğu gibi; ?dünya malı kasada, kesede güzeldir; kalpte olunca çirkindir.? Vakıf sâyesinde mal ve sevgisi kalpten çıkıp Allah?a
Kardeşlerim!
İslam?da ilk vakfın oluşumu ile ilgili şu hadiseyi anlatarak hutbeme son vermek istiyorum.
Bir gün Ashap-ı kiram, Mescid-i Nebevî?de toplanmış, Rasûlullâh?ın feyizli sohbetini dinlemekteydiler. Sevdiğiniz şeylerden Allah yolunda harcamadıkça iyiliğe asla erişemezsiniz. Her ne harcarsanız Allah onu bilir 3? ayetini onlara okuyunca Medine'de bir seferberlik başlamıştı. Ashâb-ı kiram, bu ilâhî emirden sonra ellerinde ne varsa hepsini infâk edebilmenin kaygısına düşmüşlerdi. Bu sahâbîlerden biri de Ebû Talha idi. Onun Mescid-i Saâdet?e yakın, içinde 600 hurma ağacı bulunan kıymetli bir bahçesi vardı ve burayı pek severdi. Rasûlullah'ı (s.a.v.) sık sık buraya davet edip ikrâmlarda bulunurdu. Ebû Talha bu âyet-i kerîmenin tesiriyle, Rasûlullah (s.a.v.)?e gelerek şöyle dedi: ?Şüphesiz servetim içinde en kıymetli ve bana en sevimli olanı ?Beyruhâ? adındaki bahçemdir. Şu andan itibaren onu Allah ve Rasûlü?ne bırakıyorum. Umarım ki bu sayede Rabbim beni cennete ulaştırır. Bu sözlerin ardından Ebû Talha kararını tatbik etmek için bahçeye gitti. Bahçeye vardığında hanımını bir ağacın gölgesinde otururken buldu. Ebû Talha bahçeye girmedi. Hanımı sordu:
"Yâ Ebâ Talha! Dışarıda ne bekliyorsun? İçeri girsene!" Ebû Talha:
"Ben içeri giremem, sen de eşyanı toplayıp çıkı ver." dedi. Beklemediği bu cevâp üzerine hanımı şaşkınlıkla sordu:
"Neden yâ Ebâ Talha! Bu bahçe bizim değil mi?" Ebû Talha:
"Hayır, artık bu bahçe Medîne fakirlerinindir" diyerek yaptığı fazîletli infâkı sevinç içinde anlattı. Hanımının:
"Bahçeyi ikimiz nâmına mı, yoksa şahsın için mi bağışladın?" suâline de:
"İkimiz nâmına" diye cevap veren Ebû Talha, bu sefer hanımından huzur içinde şu sözleri dinlemişti:
"Allah senden razı olsun Ebû Talha! Etrafımızdaki fakirleri gördükçe aynı şeyi düşünürdüm de sana söylemeye bir türlü cesaret edemezdim. Allah hayrımızı kabul buyursun. İşte ben de bahçeyi terk edip geliyorum4"
Hazırlayan: İbrahim Halil ERDOĞAN Uzman Vaiz/Melikgazi Redaksiyon: İl İrşat Kurulu
|
|
YORUMLAR
YORUM YAP!
Yorumlarınız editör onayından geçtikten sonra yayınlanacaktır. Küfür, hakaret, büyük harf ve kişi ve kurumları rencide edici yorumlar onaylanmamaktadır.