MEVLÂNA ÂŞIKI YAMAN DEDE
İçinde yanan aşk ateşinin etkisiyle büyük bir İslami dönüşüm yaşayan Yaman Dede’nin etkileyici bir o kadar da ibret verici hayatını bu yazı vesilesi ile sizlerle paylaşacağım.
Kayseri’nin Talas ilçesinde Rum esnaflardan iplik tüccarı Yuvan Efendi ile Afurani Hanımefendi’nin oğlu Diyamandi, 1887 yılında dünyaya gelir. Henüz on aylık iken ailesi Kastamonu’ya göç eder. İlk tahsilini Rum Ortodoks Mektebinde yapan küçük Diyamandi,1901’de Kastamonu İdadisi (lise)ne girer. Yedi yıllık idadiyi birincilikle tamamlar.
Farsça dersinde başta Mesnevi olmak üzere Şark İslam klasiklerinden beyitler ezberleyen, din dersinden gayrimüslim talebeler muaf olduğu halde sınıfta oturan ve bir Müslüman gibi ilmihal bilgilerini, Rasulullah’ın hayatını, inanç esaslarını öğrenen Diyamandi, farkında olmadan içindeki aşk ile mümin olmuştur. İslam’a duyduğu sevgi gün geçtikçe artmakta, bir taraftan tıpkı Farsça edebi metinler gibi aruz kalıpları ile rubailer, gazeller yazmaya çalışmaktadır.
İstanbul’da Hukuk mektebine giren Diyamandi, fakülteyi bitirdikten sonra devlet kademesinde görev alır. Bu esnada özel hocalardan edebiyat ve İslamî ilimler okumaya devam eder. Kendi ifadesine göre artık hidayet bulmuş, lisana dökemese bile kalpten Kelime-i Şahadeti çoktan kabul etmiş ve gizli Müslüman olarak yaşamaya başlamıştır.
1942 yılından itibaren, başta azınlıklara mensup kız ve erkek liseleri olmak üzere çeşitli okullarda Türk Edebiyatı ve Farsça okutan Yaman Dede, devlet hizmetinden ayrılmış, eğitimciliğin yanı sıra serbest avukatlık yapmaya başlamıştır.
Anadolu’nun çeşitli vilayetlerinde Mevlâna konulu konferanslar verir. Ancak halen gizli bir mümindir. Namazını en kuytu semtlerin küçük mescitlerinde kılmakta, Ramazan’da gizli oruçlar tutmaktadır. Kızı ve eşi inancından habersizdir. “Tam kırk yıl bazen sahursuz bazen iftarsız oruçlar tuttum, ama ailem bunu hiç bilmedi!..” der hatıratında.Avukatlıktan çok zamanını lise derslerine, gençliğin manevi aşkı tanımasına ayırmaktadır.
15 Şubat 1942 de ismini değiştirir ve Mehmet Abdülkadir KEÇEOĞLU adını alarak nüfus idaresine ismini ve yeni dini İslam’ı tescil ettirir. Bu sırada 55 yaşındadır. Kırk yıldır sakladığı yeni kimliğini kuşanmış, ama o saatten sonra da aile içi sancı başlamıştır.
Üsküdar’daki evinde bir kış gecesi durumu kızı ve eşine açar. Karısı ve kızı o an feryadı basarlar. Haber Patrikhaneye kadar ulaşır. Dönemin Hıristiyan din adamları ya Hıristiyanlığa dönmesi ya da karısından boşanması konusunda baskı yaparlar. Karısı bu ikilem karşısında kararlı bir tutum sergileyemez. Yaman Dede, zor ama cesur bir karar alır. Evden ayrılacak, yalnız yaşayacaktır.
Yerde dizlere kadar kar, havanın keskin ayaz olduğu bir şubat gecesi ailesini toplar ve: “Aşkımın bedeli bu yaşananlar.Sizler sakın üzülmeyiniz. Aşk, ızdırapsız olmaz. Size acı vermeye hakkım yok. Bu ev ve içindekiler size kalsın. Elveda!..”
Ceketini alıp çıkmıştır artık. Üsküdar, Selamsız Yokuşundan iskeleye iner. Sabah ezanına kadar o soğukta sokakları ve sahili arşınlar. Sabah karşıda, Karaköy’deki avukatlık bürosuna geçer. Birkaç gece burada yatıp kalkar.Dostlarının, öğrencilerinin evlerine misafir olur bazı geceler. Kendi ifadesi ile hür artık.
1962 yılına gelindiğinde çok hasta olmasına karşın Acıbadem’deki evinden Bağlarbaşı’ndaki Yüksek İslam Enstitüsüne derslere gelmeye devam eder. O artık paltosu içinde zayıf, ceset gibi solgun,75 yaşın yorgunluğuyla bedenini sürüyerek yürümektedir.3 Mayıs 1962 Perşembe günü “Ölüm asude bir bahardır.” diyerek Hakk’a yürür.Öğrencileri ve yüzlerce seveninin omzunda Karacaahmet Mezarlığına defnedilir. (Mehmet DOĞRAMACI)
Peygamber aşkı bu ince ruhu yaktıkça yakar, erittikçe eritir. Yaman Dede sadece bir âşık değildir, inancını her mahfilde her vesile ile dile getiren bir gönül eridir. Aşağıdaki na’tı da bunun en güzel örneğidir: Gönül hûn oldu şevkinden boyandım yâ Rasulallah Nasıl bilmem bu nirâna dayandım yâ Rasulallah Ezel bezminde bir dinmez figândım yâ Rasulallah Cemâlinle ferahnâk et ki, yandım yâ Rasulallah
Yanan kalbe devasın Sen, bulunmaz bir şifâsın Sen Bulunmaz bir sehâsın Sen, dilersen rûnümâsın Sen Habib-i Kibriyâsın Sen, Muhammed Mustafa’sın Sen, Cemâlinle ferahnâk et ki, yandım yâ Rasulallah... (… )
Mektupları ve sohbetlerinden derlenen, YamanDede’ye ait özlü cümleler ve tespitlerinden bazı örnekler: -Allah hep lütfeder. Kahır gibi görünmesi bizim bakışımızın kötülüğündendir. -Istırapta nice nimetler gizli. Istırap vermişse bil ki nimeti gelecektir. ‘’Gökyüzü ağlamayınca çimenler gülmez.’’ der, Mevlâna. -İnsanların hedefi genellikle damladır. Din ve Tasavvuf ise kişiye deryayı bağışlar. Uyanıklar, dine ve tasavvufa yönelir. -Onun rızasını kazanma ümidi içinde yaşamak; azabı zevke, cehennemi cennete çevirir. -Namazın bir saniyesi yanında tüm kâinat bir saman çöpü bile olamaz. -Hakk’a bağlılığımız ölçüsünde ondan gelen her şeye derece derece razı oluruz. -Hâlini şikâyet etmek, nimetine küfürdür. Onun için derdimi kimseyle paylaşamam. Neden günaha gireyim ki?!.. -Tasavvuf bilmek işi değil; duymak ve olmak işidir. -Mevlana’yı çocuklarımıza tanıtmak milli bir görevdir.
C. AZAK Gül bahçesi
İstiâne zamanında kuzu koyuna, koyun sürüye, sürüçobana, çoban sahibine koşar. Bunların cümlesi bir vazife veikdâm ile mükellef olmakla beraber netice-i müteselsilesi Cenâb-ıRabb-ül âleminden istimdâda çıkar.
(Yardıma ihtiyaç duyulduğu zamanda kuzu koyuna, koyunsürüye, sürü çobana, çoban sahibine koşar. Bunların hepsi birgörev ve sorumluluk ile yükümlü olmakla beraber neticede hepsiâlemlerin Rabbi olan Allah’a sığınır ve O’ndan yardım ister.)
Ali Emiri Efendi
YORUMLAR
YORUM YAP!
Yorumlarınız editör onayından geçtikten sonra yayınlanacaktır. Küfür, hakaret, büyük harf ve kişi ve kurumları rencide edici yorumlar onaylanmamaktadır.